Pazartesi, Ekim 29, 2007

Adatepe Zeytinyağı Müzesi

Adatepe Zeytinyağı Müzesi*

(Referans: https://www.adatepe.com/StaticPages/adatepe-zeytinyagi-muzesi/145)


*Biraz tarihçe: Türkiye'de türünün ilk örneği olarak Zeytinyağı "Fabrika - Müzesi" 2001 den beri yerli yabancı onbinlerce ziyaretçi ağırlıyor.
Zeytin ve zeytinyağının kültürü o kadar derinlere iniyor ki, yazılmış tüm kutsal kitaplarda çeşitli şekillerde ifadesini buluyor. Ülkemizde bu kadar eski ve köklü bir kültürü olmasına karşın, bu ürüne ilişkin yazılı ve görsel malzemelerin yok denecek kadar az olması, Adatepe Zeytinyağ Müzesi'nin doğuşuna gerekçe oldu. Küçükkuyu'daki tarihi sabunhane binası restore edilerek, bir yandan kuru baskı tarzında zeytinyağı üretimine devam edilirken, öte yandan civar köylerden toplanmış zeytin, zeytinyağı ve sabun üretimine ilişkin çeşitli araç -gereç ve aksesuarlar fabrika binasında sergileniyor.
Müzede eski zeytinyağı presleri, zeytin toplama aletleri, taşıma ve saklama kapları, çeşitli folklorik objeler görülebilir. Aynı zamanda geleneksel usulde zeytinyağı sabun yapım tekniği de açıklamalı olarak sergilenmekte.
Adatepe Zeytinyağı Müzesi
Zeytinyağının üretim aşamaları, saklanması, aktarılması, filtre edilmesi vb. gibi zeytinin dalından soframıza geliş öyküsünü görüp, dinlemek tabii ki taze köy ekmeği ile tadımını yapmak yerli ve yabancı ziyaretçiler için hem eğitici hem de keyifli olacak.

Çanakkale-İzmir karayolu üzerindeKüçükkuyu kasabasının girişinde yer alan Adatepe Zeytinyağı Müzesinde, modern müzecilik anlayışı gereği olarak düzenlenmiş;
Müze Dükkanından taze zeytin, zeytinyağı, doğal sabun ve özgün olarak tasarlanmış çeşitli mutfak aksesuarları ve kitaplaralabilir,
Adatepe Mutfak'ta çay ve kahve çeşitleri, soğuk ve taze meyve suları ile tümü doğal malzemelerle hazırlanan yerel zeytinyağlı yemekleri tadabilirsiniz ( gruplar için önceden rezervasyon yapılması önerilir ).

Adatepe Zeytinyağı Müzesi
Adatepe Zeytinyağı Müzesi, Türkiye'nin gelişen kültür turizmi için özgün bir örnek teşkil etmektedir.

Müzede sergilenen objeler için Türkçe ve İngilizce açıklama metinleribulunmakla birlikte, daha meraklı ziyaretçilerin arzu etmesi halinde güler yüzlü ve hevesli personel tarafından daha ayrıntılı bilgiler verilmektedir. Müze haftanın yedi günü 08.30-18.30 saatleri arasında açık olup, giriş ücretsizdir.
Adatepe Zeytinyağ Müzesi
Adres: Eski Sabunhane Binası, İlkokul yanı. Küçükkuyu-Çanakkale
Tel: (0286) 7521303- 7521330

Zeus Altari/Kazdagi

Zeus Altari/Kazdagi
“Ucundan azcik” misali Kazdagini ucundan yakaliyoruz. Minicik yavrucuk bir parkurda extra light bir yuruyus ile Zeus Altari hedefimiz. Mevkii olarak ilkokul derslerinden hatirlarsiniz belki Anadolu’nun en uc noktasi olan, Canakkale’nin Bababurnu sinirlari icindeyiz. Antik donem efsane ve yasanmisliklariyla dolu simdiki adiyla Kazdagi meshur adiyla Ida Dagina yoneliyoruz.
Yer yer bir tarafiniza denizi bir tarafiniza dagi alarak oldukca virajli yollardan Zeus Altari’na variyoruz.
Zeytinlikler arasinda yapilan ulasimdan sonra aklimiza gelen ilk soru su oluyor ”Nedir bu altar?”, hatta “Zeus’un altari sakin Zeus’un atlari olmasin” muhabbeti bile donuyor... Biraz hazir bilgi: “Altar (sunak), eski zamanlarda insanlarin tanrilara kurbanlar verdikleri ve sunular yaptiklari yerlere verilen genel addir. Zeus Altari'na bu adi verenler ise Truva'yi bulan Heinrich Schliemann ve Arkeolog Judeich'tir. Bu fikri destekleyecek bir kanit olmamasina ragmen, Schliemann, kendini, burasinin, Ida (Kaz) Daglari'nin en yuksek tepesi olan ve Zeus'un Truva Savasini izledigi Gargaros Tepesi olduguna inandirmistir. Belki de Schliemann'in boyle dusunmesine sebep, İlyada'nin sekizinci kitabinda bulunan asagidaki bolumdur: 'Ve Ida'ya vardilar, hayvanlarin anasi, bereketli kaynaklarin koruyucusu,Gargaros'taydi Zeus'un tapinagi, mis kokulu sunagi...”

Kolaylikla yurunebilen kisa orman ici toprak yoldan altara ulasiyoruz. Yaklasik 3 km.lik bir yolmus bu parkur. ama ben yururken hic fark etmedim. Gokyuzu parcali bulutlu. Hava hafif serin. Bu bolgede pek ruzgar yok. Arada bir esinti o kadar. Bulutlarin griligine inat agaclar yesil yapraklariyla dimdik ayakta. Yagmur ciselese toprak kokusunun etrafi kaplayacagi kesin.
Fazla yazamadim burayla ilgili... Ama ozetle bu kadar.
Hersey gonlunuzce olsun, bol keyifler...





Assos/Behramkale

Assos/Behramkale
***En yuksek ucan marti; en uzagi gorebilen martidir.***


Felsefenin dogdugu yerdeyiz. Yolumuz nerelere dusuyor degil mi su hayat yolculugunda. Masmavi bir denizin ayaklarinizin altinda oldugu, bir marti edasiyla usulca suzuleceginizi hissettiginiz su tepede, tarihi kalintilar esliginde, balik-roka-raki uclemesinde hem dunyayi kurtarir insan hem de kendini evelallah. Asar, keser, batar, cikar, ahkam keser, ama yine de kurariz muhabbetin en alasini burda! Yunanli filizof Aristo da iste boyle yapmis, gelmis ve Hermias’in guzel kizkardesi Pyhtias ile evlenebilmek icin dunyanin ilk felsefe okulunu burada kurmus.


Assos, Canakkale’nin Ezine İlçesi uzerinden virajli yollardan ulasabilecegimiz Edremit Korfezi’nde yeralan bir koy. Diger adi Behramkale. Kiyi boyunca bircok balik lokantasi, kahvesi, butik oteller var. Buranin kucuk olusu sizi aldatmasin, insan akiyor insan! Akdenize yerli-yabanci turistin akmasi gibi buraya da haftasonu kafa dinlemeye gelen, tarih-kultur tatmak isteyen, alternatif deniz tatilcileri akiyor.



Aristo’nun kurdugu Felsefe Okulu’nun az yukarisinda tarihi kentin koruyucusu olduguna inanilan Zeus’un kizi Tanrica Athena’ya ithafen yapilan Athena Tapinagi var. Yamacta ise assos Antik Kenti yer aliyor tiyatrolari, tapinak, meclis binasi, gures-spor alan kalintilariyla...



Öyle bir tepedesiniz ki, sanki az elinizini uzatsaniz gokyuzune yada az elinizi uzatsaniz denize ulasacaksiniz. Tepeden soyle bir yavasca etrafa bakmaya niyetlendiginizde, manzaranin kesilmedigini kendi cevrenzide 360 derece donerek goruyorsunuz. Donusunuze gore bir bakiyorsunuz karsinizda duran yemyesil bir dag, bir baska yerde kirmizi kiremit damlari olan bir koy, bir baska yerde deniz-gokyuzu...




Evet evet, marti olup ucmak... Kesinlikle... Iste burada hissedilen bu sanki... Jonathan olmak! Kiyidan aciklara dogru, mil be mil, ucmak. Havada suzulmek. Denize dogru pikeye gecmek, ayaklari suya carpmak. Sonra ayaklari govdeye yine sikica yapistirmak ve havalanmak. Kavisler cizmek. Geriye dogru hafifce donmek, su ustunde olusturulan o duzgun ize bakmak. Kanatlari var gucuyle cirpmak, goz kamastirici o berrak gokyuzune dogru havalanmak havalanmak havalanmak. Saga sola savrulsan bile, bir kursun kulcesi gibi suya cakilsan bile, daha once ettigin o gereksiz yeminleri yerine getiremesen bile, onlarca yaşamdan geçsen bile, hirsin icinde kaybolsan bile; inanmak, inandigini yapmak, yapabilmek ve bunu basarabilmek! Bir okulu bitirip bir yenisine baslamak. Dev gibi guclu bir sekilde yeniden varolmak! Zafer!
Sarki sozunden alinti yapacagim biraz, “bizim bayrami cocuklara devredeli cok dusunur oldum” diyor. Cocuk olmak rahatlik demekmis, cok cabuk gecti. Ama simdisi de guzel be! Hissedebilene tabii!

Hayatta gercek sevgiden ote ve daha anlamli hicbirsey yok! Biline, anlayana, yasayana ne mutlu...
(
Felsefenin dogdugu yerde, yasami sorgulamayan bir yazi olmasi dusunulemezdi bu yazinin. Konsepte aykiri en basta :) )


Diğer yazılarım:

Assos Antik Kenti*


Zeus Altari/Kazdagi


Adatepe Zeytinyağı Müzesi


Küçükkuyu


MİD KAMPTA: "KÜÇÜKKUYU/ASSOS"

Pazar, Ekim 28, 2007

Bozcaada

Bozcaada

***"Tanri insanlar uzun omurlu olsun diye Bozacada'yi yaratmis" heredot.***
(Bu yazi adaya sadece giris yazisidir, yani adim atma yazisidir! Ataklarimiz devam edecektir!)


Oh be! Hani insanin zaman zaman oh be dedigi anlar olur ya, iste tam oylesinden! oh be! oh be! ohhh be!!! Iyi ki kacip gelmisim buraya bu haftasonu:) Bir Datca tutkunlugum vardi, bir yenisi daha eklendi buna. Datca deyince akan sular durur, tasina-topragina-havasina-denize-gogune biterim ben Datca’nin. Olurum ben Datca yollarinda. Artik Bozacada da asik atacak Datca ile anlasilan:)

Bu yazimda Bozcaada ile ilgili bazi seyler eksik kalacak. Ama akliniz sakin kalmasin, niyetimdir buraya gelmek yine yeniden! Heyecanlariniz yureginizde kalsin bir sonraki ziyaretime kadar...
Nedendir bilinmez, cografyam harita okumam zayifmis demek ki, Bozcada’yi biraz daha asagida dusunuyordum. Duyan da beni ulkeye yeni geldim sanacak, dibindeki adayi kestiremiyorsun diyecek bana. Ama bilmiyorum, haritadaki konumu icin ok ama zihnimdeki koordinatlari biraz daha asagidaydi.

Neyse efendim, “veni-vidi”dir olay! Geldik, gorduk. Ama “vici”leyemedik, henuz yenemedik! 3-5 seferde hakkini veririz bu yazida eksik kalanlarin!

Hava bir gun oncesinden puslu, odum kopuyor yagmur yagacak diye... Anam aslinda yagsa da olur elbette, ama soyle piril piril bir gunesle icime cekmek istiyorum adayi. Sansliyiz ki, sabahtan hava guzele cevirdi.

Bozcaadaya ulasimimiz Canakkale uzerinden oluyor. Canakkale’ye icinde koyu olmadan dogrudan ilce statusunde bagli olan bir ada ilcesi. Hani dort tarafi sularla kapli kara parcasi denir ya; iste ondan burasi! Gelisinizi Istanbul-Tekirdag-Eceabat-Canakkale-Geyikli uzerinden veya Istanbul-Bandirma uzerinden yapabiliyorsunuz. Haliyle alternatif bri baska rotaniz da Bursa uzerinden gelmek. Yollar oldukca guzel, yolculukta herhangibir tatsizlikla karsilasmaniz ekstra birsey olmadikca cok dusuk. Adaya feribotla gecebilmek icin Canakka’lenin Ezine ilcesine geldik, hani su peynirleriyle unlu yer. Ezine’nin Geyikli Beldesine ulasip Geyikli Odunluk Feribot Iskelesi’nde otobusumuzden inip yaya olarak pufur pufur esen ruzgar esliginde feribota bindik. (iste eksikliklerden biri: aractan ayrildigimzidan anlasilmistir ki, adada gece kalamadim, telafisi yakindir.)



O sizimmm sizimmm icinize isleyen ruzgar, kimil kimil hareketlenen ucunu goremediginiz deniz, bulutlarin arasindan goz kirpan gunes, arada bir sesini duydugunuz kaptan, kopuren denizin sesi... icinizi isitan demli bir cay... dertleri ucundaki dumaniyla alip goturen, yanip-bitip-kavrulup-kule dondugunuzu gosterir ucundaki kuluyle bir sigara... anasini satayim bu hayatin modu o an kaniniza isliyor! Adanin buyusunun sarmaya basladigi anlasiyor iste tum ruhunuzu...




Feribot adaya yaklastikca meshur Bozacada Kalesi’nin heybetli silueti beliriyor. Bu kalenin ne zaman kimler tarafindan yapildigi net olarak bilinmiyor. Adanin kuzey burnunda yeralan bu ada; tarih icinde adini hep duydugumuz Venedikliler, Cenevizliler ve Bizanslilar doneminden beri kullanilmaktaymis. Bu gunku seklini ise Fatih Sultan mehmet doneminde almis. En son 1996 yilinda restore edilerek koruma altina alinmis.


Kale yuksek kayalar uzerine yapilmis, girinde kaleyi cepe cevre saran eskiden icinde sularin oldugu anlasilan hendek var. Hani su masallarda olur ya; kalde prensen yasar ve timsahlarin icinde cirit attigi suyla dolu kaleyi cevrelen hendek! Buradan ne anladiniz, hahhaha, kaleye giriste kurdugum dusu:):):) Kalenin giris kapisindan sonra suan kullanilmayan Mendirek ve Deniz isimlerinde iki kapisi daha var.


Kale Ic ve Dis kale olmak uzere iki bolumden olusuyor. Kale icinde cephanelik, kuyu, tabya, revir, cami, zindan vb kalintilari var.

Kaleyi bir de biz fethettikten sonra, Bozcada’nin meshur rum sokaklarina dikiyoruz gozumuzu. Adanin kucuklugune ragmen sokaklari beklenmeyecek bir guzellik sunuyor. İki-uc katli evler...


Pencerelerinden, cam kenarlarindan, catilarindan, duvarlarindan yani hemen hemeen yerlerinden ya bir sarmasik asagiya kadar uzaniyor yada cicekler sarkiyor. Hep soyluyorum denizin verdigio enteresan felsefe, ada insanlarini bambaska yapiyor. Buradaki ada insanlari da cok tatliydilar. zaten kendileri de farkinda, Bozacada insani olduklarinin:)




Ada da sadece 2 mahalle var, dusunsenize ne kadar enteresan! Cumhuriyet Mahallesi; ki Rum mahallesi burasi ve digeri Alaybey mahallesi; burasida Turk mahallesi. sokaklar arnavut kaldirim, pencereler yuksek, cogu ev beyaz boyali, biryerinde mutlaka ahsap esintiler, beyaz olmayanlar ise rengarenk...

Sokak aralarinda sarap dukkanlari var. Bagcilik ve sarapcilik bu adanin bir yasam sekli! Derler ki: “Adaya eski ismini veren Tenes, bugunku Poyraz Limani cevresinde yabani asmayi bulmus, onu gelistirerek kuntra asma denilen simdiki durumuna getirmistir. Uzum, Bozcaada hayatinin ayrilmaz bir parcasi olmustur.” Bu ziyarette meshur uzum baglarina gidemedim, bag bozumuna tarih itibareyle katilamadim, sarap fabrikasi goremedim. Etti mi eksiklik-2! Bunu da kapatmak lazim, en kisa zamanda. Bu nedenle simdilik 1-2 sokak fotografi, 1-2 sarap fotografi ve 1-2 sarap aksesuari ile idare edecegiz...


Adanin meshurlarindan bir baskasini soyliyeyim! “Domates Receli” Hadi canim domates receli de olur mu demeyin, oluyor hayatim oluyor, hem de cok guzel. Cherryden az hallice domateslerden yapiyorlarmis. Kirmizisi da varmis yesili de. Ben yesilini goremedim. Kirmizisinin icinde badem oluyor. Soyle firindan cikmis olacak o bembeyaz ekmek, hani oyle bir sicak olacak ki elin yanacak, bicakla dilimleyemeyeceksin, ama kosesinden de koparacaksin. Daldiracaksin teregina soyle bir... Uzerine de bademli bir tane domates yerlestireceksin recelin guzelinden... mmmmm...
Dort tarafi denizlerle kapli dedik ya; etraf deniz olur da balik olmaz mi! Liman boyunca kucuklu kucuklu balik lokantalari var, ayazma da oldugunu soyledile. Amma velakin ben o taraf da gidemedim. Yoksunluk-3!

Neler eksik baska diye soracak olursaniz; meshur ruzgar gulleri ve gun batiminda ada sarabi duyumlamak kaldi. Romans da keza oyle:):):)
Kocaman sevgiler!



Pazartesi, Ekim 15, 2007

muaf, MFO



MFO’den…

Muaf

Zaman akti akacak felan
Biz sallaniyoruz aman aman
Havada duman
Hayattan muaf
Bu sene boyle kalsam ne tuhaf
Ne tuhaf

Ben aslinda seviyorum dedim mi
Demedim
Zaman akti akacak felan
Biz sallaniyoruz aman aman

Havada duman hayattan muaf
Bu sene boyle kalsam ne tuhaf
Ne tuhaf

Birakalim artik ben mi yoksa sen mi daha delisin
Sensiz olmaz artik bunu sen de bilirsin

Havada duman hayattan muaf
Bu sene boyle kalsam ne tuhaf
Ne tuhaf

Ben aslinda seviyorum dedim mi
Demedim
Zaman akti akacak felan
Biz sallaniyoruz aman aman

Havada duman hayattan muaf
Bu sene boyle kalsam ne tuhaf
Ne tuhaf

Cumartesi, Ekim 13, 2007

Seker Bayrami - Oteller Bolgesi / Uludag


Seker Bayrami - Oteller Bolgesi / Uludag


Bu gun bayram. Seker Bayrami. Ramazan Bayrami ifadesini kutlamalarda, tebriklerde kullanmayi tercih ediyorum. Seker Bayrami; daha sicak geliyor, cocuklugumdaki gibi... Seker bayrami demeyi tercih ediyorum bu bayrama iste bu yuzden. Baris Manco’nun “bu gun bayram, erken kalkin cocuklar” modunu da bayramin ikinci gunu olmasi vesilesiyle geride birakmisim cocuklugum gibi. Kabus gibi bir bayram. Kabus olmasi, bayramdan degil yasamdan. Asagida fotograflarla baktikca sizler de hak vereceksiniz dehset bir gun olduguna.
Yagmur bastirdi nicedir beklenen. Hava durumu son zamanlarda hep yanlis soyluyor. Hep sagnak yagis veriyor ama kuraklik baskin cikip terazide damla yagmur indirmiyor sehre. Bu sefer hava durumu ters kose yapti. Zaten hava da bir ic kararticilik vardi, bir de buna gercegi eklendi. Iyi de oldu aslinda, yikanip gitti hersey, elde avucta ne varsa, temizlendi hersey. Hava birden kapadi, dedikleri gibi sagnak yagis gunu bitirdi. Gunu bitirmekle kalmayip bir de yarina sarkti... Dunden vermisti zaten sinyalini...

Yolumuz tum hava muhalefine ragmen Uludag’daki Oteller Bolgesinde can buldu. Onceki yazimi yazabilmis olsaydim eger usengeclik etmeyip, civar bolgenin o donemki tadina ulasabilecektiniz. Simdi ne yazikki eldekiyle yetinecegiz. So sorry...

Teleferikle ile once 1231 m.deki birinci istasyon olan Kadiyayla, ardindan 1634 m.deki ikinci istasyon olan Sarialan’a ulasiyoruz.

Gri yagmur bulutlari inanilmaz bir hizla teleferigin altindan kayip gidiyor, ve cok rahat bu akisi izleyebiliyorsun. Insan dusunmeden edemiyor akip gidenin bulutlar mi yoksa yasami mi oldugunu.
Teleferikle yavas yavas yukselirken sehre gitgide daha da uzaktan bakiyorsun... Evler gitgide kuculuyor... kuculuyor... kuculuyor... Az once dibinde oldugun o buyuk binalar kuculuyor... kuculuyor... kuculuyor... Yasamda yaninda oldugun insanlarin, herseyin zaman icinde uzaklasip kuculmesi gibi... Teleferik yukseliyor, ve sen gidiyorsun... Bulutlar da hizli hizli akip gidiyor... Goruyor ama dokunamiyorsun...

Hava hem yagmurun etkisi hem de rakimin artmasindan dolayi isisini kaybediyor, sicaklik dusuyor. Ruzgar hoyratca tenini donduyor, belki de ruhun donuyor bu pusta. Ne yanina aldigin mont kâr ediyor, usumekten koruyor seni ruzgara karsi, ne de kendince aldigin guardin yasamin yikiciligina karsi seni...

Basinctan kulaklarin uguldamaya basliyor, sanirsin ki kulaginin icine kelimeler kacmis donenip donenip duruyor... Bir cift sicak goz ariyorsun kalbinle birlikte, gore gore teleferigin camindaki kendi gozlerinin yansimasini goruyorsun... Nefesinin oldu da bugu yaparsa cama, onlari bile keybediyorsun... Teleferigin direklerden her bir aktarmasinda yasanan o bosluk hissi seni dusus ve kalkislarin gibi heyecanlandiriyor ve korkutuyor. Korku filmi gibi hersey... Ustelik daha da ikinci gunu...



Bitki ortusu degismis... Degismeyen ne var ki... Yine de dimdik ayakta duran camlar var sararip solup yapraklarini dokenlerin yaninda. Sert esen ruzgar mevsimin soldurdugu yapraklari acimadan dallarindan kopariyor... Yapraklarini yitirse bile dallar kusmeden ruzgara bahara kavusmayi umit ediyor olmali. Yoksa baharda nasil yemyesil olsun ki burasi...

Yagmur damlalari iriligini artirdi... tokat atarcasina carpiyor yuze... Ne sigaranin tadi var ne de dumani...Yureklerdeki yangini sonduremiyor ama sigaranin atesine karsi var gucunu kullaniyor...
Sarialandan minibusle Oteller Bolgesine cikista bizi sevecenlikle karsilayan ise ufak dolu taneleri... Yagmurdan kacarken doluya tutuldum bu olsa gerek... Minibuste cok hizli aliyor virajlari, her an savrulacakmisiz gibi... Disarisi zaten soguk, icerisi de soguk... Gerilim filminin tam ortasindayim. Ne bir adim geriye, ne bir adim ileriye. Olmaz olsun bu sahneler...
7 derece disarisi...

Anasini sattimin dunyasi demek gerek... Felekten gun calmak degil, felegin ta kendisini calmak gerek... “Arkasi gelmez dertlerimin biktim illallah... Biri biterken oteki de baslar vermesin Allah... Boyle gelmis böyle gidecek korkarim vallah... Yok mu caresi dostlar fesupanallah... Alemin keyfi yerinde yine masallah... Bize de bir gün kader guler guler insallah...” Bilmem ki, guler insallah...

Donus... Sisli yine...

Karabasan gibi... Gitti derken bitti derken hortluyor... Gozlerden irak, gonullerden irak, evlerden irak, benden irak olsun... Al hersey senin olsun, huzur ise benim olsun... Gokyuzu acsin, gunes goz kirpsin... Yasam yenilensin... Kabus bitsin, bu bayramda edilen dualar kabul olsun...

Not: Bu yazi, aslinda bir gezi yazisi degil. Icimdekileri doktugum bir yazi. Teshih-i Beliğ...