Uluabat Kuş Cenneti - 2
İşte yine… Yine yine yine… 9 yıl aradan sonra… Yeniden… Şeker Bayramı’nda şeker gibi bir ortamdayız: Uluabat Kuş Cenneti’ndeyiz. Ne kadar çabuk geçmiş bunca sene, hiç anlamadım desem yeridir. Evet, farkındaydım, son gelişimin üzerinden zaman geçti diyordum, diyordum da 9 sene olduğunun da farkında değildim :)
Sanırım Uluabat Kuş Cenneti’ne geliş takvimim hep yazlarına denk düşüyor. Bir önceki gelişim de 2007 yılının Ağustos ayında olmuş. Okumak isterseniz önceki yazının linki işte burada ve ulaşım bilgileri de tabi ki burada: Uluabat Kuş Cenneti ve civardaki bir diğer kuş cennetinin yazısı ise işte burada: Manyas Kuş Cenneti
Eğer yeniden buraya gelecek olursam bu sefer bahara karşılarken gelmek isterim. Tam ağaçlar yeşerirken, tam çiçekler filizlenirken, tam çimler mis gibi kokmaya başlarken. Kâh rüzgâr eserken, kâh güneş ısıtırken. Doğa uyanırken. Yenilenirken. Düşlerden düşlere uçarken. Haaa bir de hamak olsun isterim, hayal kurayım bir o yana bir bu yana sallanırken. Bir yudum çayımı içeyim, tavuskuşları etrafımda salınırken. Belki biraz da bir şeyler mırıldanırım “Hey gidi gidi koca dünya gam yükü müsün? Söyle fani dünya söyle dert küpü müsün?” :) Bilmem… Belki baharda gelsem böyle olur :) :) :)
Geçen zaman içinde bahçe biraz yıpranmış. Bakıma ihtiyacı var. Çok güzel bir yer oysa. Sahipleri o kadar sıcak insanlar ki. Onlar da daha profesyonel ellerin kendilerine uzanmasını istiyorlarmış. Uluabat Gölü ile Karacabey Boğazı’nı içine alan bölgeye ait Ekolojik Turizm Parkı Projesi (bilgi için üzerini tıklayınız) şekillenmeye başladıkça bu bölgenin de doku değiştireceğini düşünüyorum. O zaman bahar mevsimi daha bir başka olabilir.
Tatilin verdiği şehrin boşalmasıyla bahçede ziyaretçi sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. Çok rahattık. Kendi bahçemiz gibi keyfi yaptık. Hemen bir masaya geçtik. Mini piknik çantamızdan vazgeçilmez ekoseli masa örtümüzü çıkarıp masamıza serdik. Sırayla yanımızda getirdiğimiz zeytinyağlılarımızı, poğaçalarımızı, meyvelerimizi masamıza yerleştirdik. Bir de seramik demlikte demlenmiş çayımız geldi! Ohhh. Dinlenme zamanı. Enerjimizi sömüren şehrin koşturmasını bırakma zamanı. Doğayla, yeşillikle, diğer canlılarla buluşma zamanı. Kalbimizi özgür bırakma zamanı. Az ötede kazlar, ördek. Beride tavuskuşları, hindi. Geride salıncaklar. Tepede mavi gökyüzü. Ağaçların arasından süzülen güneş pırıltıları. Bayram sevinci. Eski çocukluk günleri gibi. Sade. Beklentisiz. Bir sıcak çaya tav, bir yeşilliğe tav. Bir gülüş yeter.
Eeeee insanoğlu kuş misali, bugün buradaydık bakalım yarın neredeyiz?
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder