Cumartesi, Haziran 04, 2016

BAŞKA BİR KAMP

BAŞKA BİR KAMP 

Eve dönüşümüzün ikinci günü olmasına rağmen kaslarım sızım sızım hala sızlıyor, sırtım tutulmuş durumda, parmaklarımın uçları ağrımaya devam ediyor hatta parmak uçlarım bir miktar şişmiş bile olabilir :) Uykumu da almış değilim, aslında. Ama değdi be! Değdi! Tazelendim. Yenilendim. Kendime geldim. Ohh dedim. Çok uzun zaman olmuştu. İyi geldi. Tüm yorgunluğa değdi.  Mis oldu, mis mis :) :) :) Kampçılık ruhu asla kaybolmaz! Outdoor sevdalıları bunu çok iyi bilir. Bazen biraz derinlerde uykuya dalabilir ama gün gelir büyük bir coşkuyla yeniden uyanır. İşledi mi benliğe o heyecan, o duygu, o tatmin, o adrenalin, asla ve asla silinmez. Geri planda kalsa bile orda durur bilirsiniz. Karavancılar ve motorcular da aynısını söylüyor, doğrulur payı olduğuna eminim :) O yüzden her şey tüm yorgunluğa değer.


Daha hafta içinden, hafta sonu bir gece kalmalı iki günlük Geleneksel Yıl Sonu Kampı için heyecanlanmaya başlamıştık. 7’den 70’e her insan kampçılıkla özgürlük ruhunu tatma, doğal hayatı yaşama, çevreye ve diğer canlılara saygılı olmayı bilme, yardımlaşma ve paylaşmayı öğrenme, iletişim yönünü ve sosyalleşme güçlendirme, dostluğu pekiştirme fırsatı yakalıyor. Bu oldukça geleneksel turizm kültürünü hayatımızın bir noktasında ucundan kıyısından da olsa deneyimlemeniz gerek diye düşünüyorum. Hele ki farkındalığı ve duyarlığı yüksek yeni nesil için çocukların yaz kampı, kış kampı, aile kampları ve olimpik kamplarda bulunmalarını önemsiyor ve destekliyorum.
   
Dedim ya kamp heyecanı daha hafta içi başladı diye, neler neler yaptık. Yola çıkmadan önce yolculuğumuz hakkında konuştuk, eksiklerimizi beraber tamamladık, fenerimizi birkaç gece önce ev içi oyunlar eşliğinde kontrol ettik, çadırımızı, çivilerini ve çekiçimizi çıkardık, nasıl kurulacağını konuştuk, çantamızı beraber hazırladık, mataralarımıza beraber su koyduk, yolluklarımızı beraber pişirdik, azcık da ucundan yedik tabi :) Bunların hepsi  taaa ki ne zaman kamp alanına vardık ve çadırı kurmaya başladık, işte o zaman anlam kazandı.  

“Çocuk sözle değil, gözle eğitilir” diyor ya uzmanlar, işte bizde yetişkinler olarak bunu yaptık. Çadırın ne olduğu içinde yatınca anladık, kamp fenerinin ve el fenerinin ne işe yaradığını elimize alınca anladık, çöp kutumuzu yerleştirip içine çöplerimizi atınca elimizdekileri doğaya atmamız gerektiği anladık. Bir baktık komşumuzun çadırı kurulurken yardıma ihtiyacı var ona el atarken anladık. Bir baktık bize yardıma gelen komşumuzla öğrendik. Birimiz eşya yerleştirirken bir baktık ki bir diğerimiz kamp alanındaki masaları yan yana dizip üzerine örtü örtmüş, bir diğerimiz çayı hazırlamış. Bir ses duymuşuz “hadi mola verelim, çay içelim, yanımızdaki getirdiklerimizden yiyelim”.  Olumlu davranışları pekiştirdik. Kendimizin ve çevremizdekilerin gelişmesi için fırsatları değerlendirdik.  Bu yönüyle bakınca bu kısa tatil müthiş kazanımlara sahipti.

Maceracı yolcular olarak bizler sıcak ve demli sabah çayı eşliğinde saat 08:30 civarında İzmir Yolu üzerinde Minteks Tesislerinde buluştuk. Rotamızı Marmara Denizinin güney sahillerine çevirdik. Balıkesir iline bağlı Erdek ilçesinde Düzler Mevkii’nde Kamplar Bölgesi’ne doğru yola koyulduk. 


Kendine ait özel plajı ve karavan kamp alanı olduğu için elektriği, suyu ve interneti olan ANT Camping (tıklayınız) (N: 40.388720 E: 27.854130) alanına geldik.  Kamp alanında otopark, kampçıların kullanımı için sahilden çıkınca kullanmak için bambulu bir duş, inanılamayacak kadar temiz tuvaletler (kadın, erkek, çocuk ve engelli) ve sıcak sulu duşlar, kirliliğe mahal vermeyecek kadar yeterli sayıda muhtelif yerlerde bulunan çöp kovaları, içinde buzdolabı-ocak-tezgâh-su ısıtıcısı gibi eşyaların olduğu bir mutfak, barbekü için ayrılmış özel bölge, sahilde kamp ateşi bölgesi,  içinde küçük ihtiyaçlar için bir büfe ve yakınında sahil lokantası, yol üzerinde büyük market ve fırın vardı. Gece aydınlatmaları ise yüksek çam ağaçları arasında gözü yormayan ama gece yürüyüşleri için yardımcı olacak kadar ışık veren kırmızı lambalar ile sağlanmıştı. Gündüz kamp alanının temizliği ve bakımında disiplin gözden kaçmıyordu.




Hatta Manyas Kuş Cenneti (yazıyı okumak için üzerini tıklayınız) kamp alanına 20 km yakınlıkta buluyormuş. Bu etkinlik kapsamında biz gitmedik ama sizler dönüş programınızı yeni bir gezi ile şekillendirebilirsiniz.


Çadırlarımız kalabalık aileler topluluğu için mutfağı merkezimize alacak şekilde çam ağaçlarını dibine sırayla birbirimize yardım ederek kurduk. Çocuklarla yapılan kampta çadır içinde şişme yatak kullanmak en doğru seçim. Şişme yataklar şiştikten sonra her çocuğun o çadırdan bu çadıra toplu misafirlik yapıp yataklar üzerinde zıplaması ve eğlenmeleri sabah yorgunluğunu üzerimizden almaya yetti. Her biri pıtır pıtır çadırdan çadıra geçerek ayakkabı çıkarıp önce içeri girme telaşına düşüyordu. Çünkü çadır kaç kişilikse içeri o kadar çocuk girecek diye birbirlerine oyun bile kurmaya başlamışlardı “bu çadır 3 kişilik, hayır sen buna giremezsin” Haydiiii koştur diğer çadırı yakala :)


Plaj kovaları, kürekleri, tırmıkları çantaların içinden çıkarken kapanın elinde kalıyor. Biri toprağa dökülen iğne yaprakları kovanın içine doldurmaya çalışırken bir başkası çeşmeden kovaya su doldurarak topraktan çamur yapıyordu, bir diğeri ise kumlara doğru çoktan yönelmişti bile. Hamak ise bir başka gözde oyuncaktı onlar için. Kim kaparsa, kim sallanırsa, kim sallarsa, kim uyursa… Ha! Bir de denge bisikleti, çim biçme makinesi ve boya kalemleri paylaşılmazlığını da unutmamak gerekir. Her birinde ayrı ayrı aynıları olsa bile sanırım en güzel oyuncak arkadaşının elindeki oyuncak :)

Özgürce çadırların ve çam ağaçlarının arasında dolanan çocukların acıkarak ortak yemek yemesi de çok keyifliydi. Birbirlerine bakarak, birbirlerinden öğrenerek açık havanın keyfini sürerek kahvaltılarını yapmaları, akşam yemeklerini yemelerini, gelip ara ara atıştırmaları. Tabi masadan oyun oynamak için kaçan çok oldu, o ayrı :) Yemek içi başlı başlına bir seremoni zaten. Açık alanların vazgeçilmezi mangal/barbekü keyfi elbette ki burda da bizimleydi. Kamp alanındaydık ama meyveden tatlıya, çaydan kahveye her şey elimizin altındaydı. Tam bir dağcı kampı değildi ama bu aile kampı da ne kadar zevkli ve kolaymış böyle olunca. Yememiz içmemiz de bitmedi, oyunlarımız da.


Gece çadırın içinde şişme yataklarımıza girdiğimizde zaten yorgunluktan kafamızı kaldıramayacak durumdaydı. Üzerimize örtülerimizi alıp hemen içimizin  geçtiği doğrudur :) Taaa ki bizim çadırın çevresinde birbiri ile gece gece oynamaya karar veren haylaz kamp köpeklerinin havlama ve koşturmalarına kadar! Sebebini sabah öğrendik! Terliğimizin tekini feda etmişiz bu oyuncu arkadaşlara : ))) Onlar gece gece birbirlerinden terlik kapma yarışına girmişler. Neymiş efendim?! Her şeyi çadırın garajında saklayacaksınız, unutup dışarda terlik, ayakkabı falan bırakmayacaksınız. Her seferinde şansınız olmayabilir : )))


Çam ağaçlarından arasında cıvıldayan kuşlarla gün hafif hafif ağarırken sabaha karşı serinlikte uyanmak güze güzel başlanacağının ilk sinyalleriydi. Kuş sesleri için aşağıdaki videoyu sesi açarak dinlemenizi tavsiye ederim.


Hazırlanan toplu kahvaltı ikinci ve son günün keyfini çıkarmayı unutmamızı hatırlatıyordu adeta, çıkardık da! Çocukların ayrı ayrı oyun keyfi, babaların plajda birbirleriyle sohbet keyfi, annelerin de kendi aralarında kahve keyfi ve aile katılımlı oyunlar kampın en güzel zamanlarındandı.  


Bir yandan biz yetişkinler için pazartesi günü işe dönme diğer yandan çocuklar için atölyelerine dönme zamanı geldiğinden nefes aldığımız bu tabiat ortamına yavaş yavaş el salla vakti gelmişti. Çadırların toplanması, eşyaların arabalara yerleştirilmesi, son keyfi çaylarını yudumlanması başka bir hafta sonunu geride bırakırken birçok yeni dostluklara da yer vermişti.


Son söz: “Bir deneyin kesinlikle buna değer bulacaksınız” :)

Bakalım şimdi rüzgâr bizi nereye götürecek ve yeni yazının başlığı ne olacak? 



Sevgiyle!