Perşembe, Eylül 22, 2016

PİA POLYA 1 YAŞ DOĞUM GÜNÜ

PİA POLYA 1 YAŞ DOĞUM GÜNÜ


En sevdiğimiz çizgi karakter Pia, 1 yaşında oldu bile!  Bir yaşında diyoruz ama o bir abla aslında, oyun ablası. Daha yakından tanımak istiyorsanız önceki yazıyı okuyunuz: Pia Polya.

Magnet oyun ve oyun kartları olarak özenle hazırlanmış bir dizi çocuk oyununun çizgi yüzü olan sevgili Pia’cık, çizeri annesi Nüket HOTALI AYDIN ve koordinatörü babası Doğan AYDIN’ın birlikte organize ettiği müthiş bir parti ile onu seven minikleriyle buluştu. Hassas Anne Ece KUMKALE ÇİFLİKLİ’nin kurucusu olduğu İstanbul’un en gözde duyusal oyun atölye merkezlerinden biri olan Hassas Anne Etkinlik Merkezi’nde gruplar halinde çocukların duyusal oyunlara katıldığı muhteşem bir parti ile markalaşma serüveninde ticari olarak 1 yaşına girdi. 

 

Parti videoları için linkleri tıklayınız:


Biz de ordaydık tabi ki! En güzel günlerimizden biriydi. Arkadaşlarımızın bu başarısına ve sevincine ortak olabilmek bizim için de büyük bir mutluluktu, gurur vericiydi. Uykusuz kaldıkları zamanların, yoruldukları zamanların, bunaldıkları zamanların, endişelendikleri zamanların güzel günlerin habercisi olduğunu biliyorduk. Pia Polya’nın ailesinin emeklerinin karşılıklarını alacaklarını biliyorduk. Doğum günü partisi sevinci paylaşma partisiydi! Facebook Pia Polya Oyun Ablası Grubunun İstabula yaşayan birçok üyesi partiye gelmişti. Ayrıca bizimle birlikte birçok sosyal medya annesi de vardı. Bir tanesi internet anneleri ve objektif anneden tanıdığımız Makbule Ece idi (ig/objektif anne ve ig/internetanneleri). Bursa’dan denizleri aşıp gelen hem de Pia Polya ile İmagnetFun oyunlarının Bursa satış yeri olan  anne&çocuk oyun merkezinin Cafe Beştaş’ın sahibi Saliha SAYIM KARA (ig/cafebestas) da bizlerleydi. Denizleri aşıp gelen bir tek o değildi tabii, İzmir’den bu heyecana katılan Nükte ve Bartu’yu da unutmamak gerek. Ve kapıda bizi güler yüzü ile karşılayan sevgili Cansu Hanım :) 

Pia Polya’nın 1. Doğum Günü Partisinde, Hassas Anne Ece KUMKALE ÇİFLİKLİ (ig/hassasanne) ve duyusal oyun öğretmeni Ezgi İÇLİ (ig/heryerdeoyun) rehberliğinde hazırlanan atölyelerde çocuklar beş duyularına hitap eden birçok duyusal oyunu keyifle oynayarak yeni keşiflere yelken açtılar.  Doğumgünlerinin vazgeçilmezi doğum günü pastası ise muhteşemdiiii!!! Hep birlikte neşe ve heyecan içinde pastamızı kestik, afiyetle yedik. NİCE YAŞLARIN OLSUN PİA!  

Duyusal atölyelerin bitiminde serbest zamanda çocuklar etkinlik merkezinin yine duyulara hitap eden oyuncaklarıyla veya onlara şekilli balonlar yapan palyaço ile oynamayı tercih ettiler. Bu arada anneler merkezin kış bahçesinde oturup Pia Polya çizeri Nüket HOTALI AYDIN ile tanışmayı tercih ettiler, babalar ise girişteki ön bahçede Orhan AYDIN ile birlikte doğum günü kutlamasına katıldılar. Pia yine gönüllülük esası ile  hiçbir ticari beklentiye girmeden yaş ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin partiye katılan her çocuğun duyusal oyun atölyelerin ücretsiz faydalanmasını sağladığı gibi her çocuğa da içinde Pia Polya Duygu İfadeleri Parmak Kuklaları ile Pia Polya Masal Kahramanları Parmak Kuklalarını özel rengi mor bir kağıt torba içinde hediye etti. 

Bu arada unutman duyusal oyunları merak edenler için hemen yazıyorum, neler mi yaptılar? Hadi bakalım:

Çiftlik Duyusalı:
Oyun masasına dizilen çocukların her birine kullanmaları için orta derinlikle dikdörtgen tepsiler dağıtıldı. Tepsilerin içine özel dokuya sahip kinetik kum döküldü, çocukların yoğurması için beklendi. Daha sonra çiftlikte yaşayan hayvanları öğretebilmnek için çiftlik temalı küçük oyuncaklar çocuklara dağıtıldı. Çocuklar önce çitlerle çiftliklerinin sınırlarını belirlediler. Sonra inek, tavuk, horoz, civciv gibi çiftlik hayvanlarını kinetik kum üzerine yerleştirdiler. Hayvanların seslerini taklit ettiler, neler yediklerini öğrendiler.

Yapay Kar/Kar Hamuru:
Oyun masasına dizilen çocukların her birine kullanmaları için orta derinlikle dikdörtgen tepsiler dağıtıldı. Tepsilerin içine önce karbonat (1 ölçü) daha sonra üstüne traş köpüğü (1 ölçü) sıkılarak çocukların onları yoğurması istendi. Yoğruma ile el kasları çalışan minikler farklı malzemelerin dokularını hissederek beyinlerinde algı merkezlerini harekete geçirdiler. Aynı zamanda farklı malzemelerin kokularını aldılar. Karışım tamamlandıktan sonra renk geçişlerini de öğretebilmek/gösterebilmek için sırayla mavi ve sarı sıvı parmak boyalar eklendi. Çocukların karıştırmaya devam etmesiyle renkler yeşile dönüştü. 

Renkli Arpa Şehriye Aktarma Çalışması:
Oyun masasına dizilen çocukların her birine kullanmaları için iki gözlü tepsiler ve süzgeçler dağıtıldı. Tepsilerin büyük gözlerine daha önceden gıda boyası ile boyanıp kurutulmuş renkli arpa şehriyeler kondu. Çocuklar ellerindeki süzgeç ile soldan sağa doğru küçük gözün içine aktarma yapmaya çalıştılar. Dokundular, avuçladılar. Renkleri pekiştirdiler. Daha sonra da oyunlarını topladılar.

Engelli Sepeti:
Oyun masasına dizilen çocukların her birine ağız kısmı çapraz ipler geçirilerek kısmi kapatılmış sepetler ve maşalar dağıtıldı. Çocuklar maşalar ile sepetlerin içinden farklı boyutlardaki renkli ponponları kurtarmaya çalıştılar.

Benden size öneri olan Pia Polya ve İmagnetFun’ı siz de benden bağımsız ve özgürce keşfedebilirsiniz:
Web Sayfası:  www.imagnetfun.com
Facebook Sayfası:  www.facebook.com/PiaPolya
Facebook Sayfası:  www.facebook.com/imagnetfun
İnstagram Sayfası:  www.instagram/piapolya
İnstagram Sayfası:  www.instagram/imagnetfun 
Pinterest Sayfası:  www.pinterest/piapolya
Facebook Grubu:  


Salı, Eylül 20, 2016

Pia Polya

PİA POLYA

Merhaba sevgili arkadaşlarım ve takipçilerim,

Sizleri renkli bir çizgi karakter ile tanıştırmak istiyorum: “PİA POLYA”.  Tanıdıktan sonra benim gibi kendinizi şanslı hissedeceğinizi düşünüyorum. Daha sonra onun dünyasını keşfetmek sizin tercihiniz.

Pia Polya, okulöncesi yaş aralığında cinsiyet ayrımı yapmaksızın kız ve erkek çocukların hayal gücünü ve yaratıcılığını geliştirebilmesine, yardımsız oyun kurabilmesine ve yine oyun eşliğinde el becerilerini geliştirilebilmesine yardımcı olan bir oyun ablası olarak karşımıza çıkıyor. Pia Polya, yaklaşık 3 aylıktan 5 yaşa kadar olan bebekler ve küçük çocuklar için zekâ gelişime fayda sağladığı bilinen temeller üzerinden çocukların düşünebilmesini, el-göz koordinasyonu sağlayabilmesini ve özellikle el parmak kaslarının kullanımı/gelişimini destekleyen özenle hazırlanmış bir dizi çocuk oyununun çizgi yüzü aslında. HOTALI Ambalaj Tasarım Ltd. Şti.’nin tescilli Pia Polya ve İmagnetFun markaları adı altında tescilli kutu oyunları ve magnet oyun setleri ile ilgili anne&çocuk dünyasının içine giriyor. 


Buraya kadar oldukça normal ilerleyen bu durumu benim gözümde farklı kılan iki özel nokta var:

Birincisi; Pia Polya ve İmagnetFun markalarının, görünen ve ağırlıklı olarak görünmeyen ticari kuralların olduğu satış dünyasında ezber bozan yaklaşımlarıyla yer almaları. Ezber bozan nedir derseniz, özetle çocuk sağlığının ön planda tutularak fiyat politikasının görmezden gelinmesidir diyebilirim. Birçok gazete ve televizyon haberine konu olan, cebe dost ama sağlığa düşman bir kısım uzak doğu menşeli oyuncakların çocuklarımızın sağlığını tehdit ettiği aşikârdır. Pia Polya ve İmagnetFun markaları bunun önüne geçebilmek için yerli üretimi tercih edip bu aşamayı kontrol altında tutmaktadırlar. Metal kutulu oyunlarında metal kutular özel üretilerek üzerine gıda lakı ile kaplanmıştır. Magnet oyunlar ve kart oyunlarda sertifikalı özel boyalar kullanılmıştır. Kart oyunlar, dağılma durumunun önüne geçebilmek için sert karton yerine dayanıklı kalın mukavvadan üretilmiştir. Tüm oyunlar çocuk sağlığına zararlı hiçbir madde içermemektedir. Global dünya ile rekabeti zorlayan bu öncelikler üretim maliyetlerini artırsa da firma daha çok çocuğun daha sağlıklı ve zekâ gelişimine destek veren oyunlara daha kolay ulaşabilmesini sağlamak için fiyatlarını çizgi dışında tutmaktadır. 





Üstelik bu duruşlarını gönüllülük esasına dayan bir sosyal sorumluluk anlayışıyla daha da perçinlemektedler. www.imagnetfun.com sayfasında ticari olarak satışa sunulan magnet ve kart oyunlarının yanı sıra facebook sosyal ağı üzerinden kurdukları Pia Polya Oyun Ablası Grubunda üyelerin ücretsiz ulaşabildikleri birçok oyunu anne&çocuk dünyasına sunuyorlar. Facebook Pia Polya Oyun Ablası grubuna üye olan ebeveynler ve çocuk gelişim uzmanları gün içinde açılan birçok post ile ev oyunlarına, bilgiye, öneriye ve desteğe de ulaşabiliyor. Ağırlıklı olarak anneler birbirlerini tanımasalar dahi belki de ülkenin bir ucundan diğer ucuna mesafe olsa dahi evlerindeki miniklerin gelişimleri için birbirleri ile dostluk kuruyorlar.

İkincisi; Pia Polya ve İmagnetFun markaların en güçlü yanı ise karakterleri çizenin, oyunu hazırlayanın, üretimi ve satışı takip edip çocukların, annelerin ve çocuk gelişim uzmanlarının beklentilerini doğrudan karşılamaya çalışan kişi veya kişilerin Pia Polya ve İmagnetFun için aynı kişi olmasıdır. Bu nasıl bir avantajdır derseniz, uzman tasarımcı olan Nüket HOTALI AYDIN her bir oyunu kendisi çizmekte, gerek facebook Pia Polya Oyun Ablası grubu üyeleri gerek bu alanda hatırı sayılır öneme sahip isimlerin yorumları ile oyunlarını sürekli güncel tutmaktadır. Eşi Orhan AYDIN ile üretim ve satış ağını oluşturarak ev ve iş ortaklığı ile bu alanın nabzını yakından takip etmektedirler. Yani bir oyunu çizen bir grup tasarımcı ve bu hakları satın alıp üreten bir grup üretici veya yine sadece satış yapan bir grup satıcı olarak ayrı ayarı halkaların birbirinden koptuğu bir marka değil hepsinin tek elden yürütüldüğü bir tescilli kutu oyunları ve magnet oyun setleridir. 







Her şey bir yana; beni bu projeye inandıran “kadının gücü” oldu. Zeki, aktif, çalışkan, azimli, sağduyulu, iyi niyetli bir kadın… İşini hakkıyla yapan bir kadın… İşini müdanasız yapan bir kadın… Güçlü bir kadın… Kadının Gücü adına! :) :) :) 

Benden size öneri olan Pia Polya ve İmagnetFun’ı siz de benden bağımsız ve özgürce keşfedebilirsiniz:
Web Sayfası:  www.imagnetfun.com
Facebook Sayfası:  www.facebook.com/PiaPolya
Facebook Sayfası:  www.facebook.com/imagnetfun
İnstagram Sayfası: www.instagram/piapolya
İnstagram Sayfası:  www.instagram/imagnetfun 
Pinterest Sayfası: www.pinterest.com/piapolya
Facebook Grubu: 
www.facebook.com/group/piapolyaoyunablasi/?ref=bookmarks

Yeni yazı için tıklayınız: Pia Polya 1 Yaş Doğum Günü

Pazar, Eylül 11, 2016

MİD KAMPTA: "KÜÇÜKKUYU/ASSOS"

MİD KAMPTA: "KÜÇÜKKUYU/ASSOS" 



Bir kamp hevesidir aldı başını gidiyor bizde. Outdoor sport aktivity merakı böyle bir şey işte. Önceki yazılarımda da yazdığım gibi başlayınca durmak bilmiyor, keyif alınca insan devamını getirmek istiyor.  Bu bayram tatilinde de hevesimizi daha da körüklemek istedik, iki aile bir araya gelip sohbetli muhabbetli alternatif bir tatil olsun bir de bayram üzeri trafikte yorgunluk olmasın Bursa’ya yakın bir bölgede kamp kuralım dedik.

Bugüne kadar 4 kamp (okumak için tıklayınız: 1. kamp, 2. kamp, 3. kamp, 4. kamp) görmüş 9 senelik emektar çadırımızın çubuğu bir önceki kamp maceramızda kırılınca yeni bir çubuk almak yerine çadırımızı büyütmeye karar verdik. Zaten iç giriş fermuarında da takılmalar yaşıyorduk. İki arıza üst üste gelince ve kamplara devam etme niyetine girince yeni bir çadır alma fikri bizi daha çok heyecanlandırdı. Önceki çadır tecrübemizden dolayı bu sefer iç yüksekliği daha fazla (190 cm), içi daha geniş (4 (+1) kişilik oda) ve önünde verandası (6 m2) olan bir aile çadırı (model için tıklayınız) aldık. Yeni çadırımızı kurmaya başladığımızda  yere serdiğimiz zaman geniş yer kapladığından dolayı ilk başta gözüme hiç kuralamayacak  görünse de içine girip uyuyunca ve kullanınca oldukça konforlu olduğunu fark ettim. Toplaması kurarkenki acemiliği üzerimizden attığımız için çok daha kolay oldu. Gerçekten güzel bir çadır tercih etmişiz. Özellikle iç kısımda köşelerde buluna 4 adet file cep, telefon-gözlük-anahtar-fener gibi el altında kolayca bulunması istenen aksesuarları koymak için oldukça iyi tasarlanmış bölümler. Çadırın güneş altında kaldığında polyester dış tentesinin de uv ışınlarına karşı spf 30 faktör koruma sağlaması destekleyici bir avantaj. Bir önceki çadırımızdaki dış tente ile iç tente arasında boşluk pek olmadığından havalandırma konusunda yeterli ihtiyacı ve rahatı sağlayamıyorduk. Bu çadırımızda ise iç tente, dış tenteye kanca ile geçmeli olduğu için havasız kalma veya sıcak basma gibi bir durum ile karşılaşmadık. Hatta kampın ikinci günü yağan kısa süreli yağmura karşı çadırımızın su geçirmezliğini de test etmiş olduk ve bizden geçer not aldı.

Kampçılık malzemelerimizden eksik olanlarımızı da tamamladık. Belki mat-uyku tulumu ikilisi ile dağcılık ruhuna aykırı ama aile kampı için bir şişme yatak vazgeçilmezlerden. Tabii onu şişirmek için de bir pompa. Önceden müşterek kullandığımız bu pompadan bu sefer kendimize ayrı aldık. Yine nispeten kolay kampçılık için elektrik gibi her şey dâhil kamp alanlarını tercih ettiğimizden dolayı çadırımızın geniş verandasında kullanmak üzere tek göz elektrikli ocağımız, elektrikli çaydanlığımız, elektrikli cezvemiz, elektrikli sinek kovarımız, elektrikli ışıldak ve 50 metrelik 4 gözlü makaralı elektrik kablomuz ile küçük boy katlanır masamız demirbaşlarımız olarak aramıza katıldı.  Bir de bunlara her ihtimale karşı kademeli sıcak hava ve soğuk hava üflemeli elektrikli portatif fanımız eklendi. Ne de olsa çadırda bir çocuk uyuyacaktı ve muhtemel soğuk havayı ciğerine soluyup hastalanmasını göze alamazdık. Bir sonraki alışveriş listemizde az yer kaplayan, hafif, birçok yemeği hazırlayabilmeye imkân veren kamp mutfak kapları var :)


(videoyu sesi açarak izleyiniz :) )

Bölgedeki kamp alanları, Çanakkale ve Balıkesir illeri arasındaki Edremit Körfezinde yer alıyor. Alp  Dağları’ndan sonra oksijen deposu olarak bilinen ve mitolojik antik dönem efsanelerine ev sahipliği yapan Kaz Dağları (önceki yazı için tıklayınız)’nın (Afroditin Hermese, Parisin Helenaya aşık olduğu efsanevi İda Dağı) etekleri ve yamaçlarında konumlanmış durumdalar. Tepede yer alan kamp alanları endemik göknar, meşe, kestane, gürgen ve karaçam ormanlarının içinde, yamaç ve deniz kenarında olan kamp alanları ise ölümsüzlüğün sırrı, bolluk-bereket ve barışın simgesi olarak bilenen efsanevi zeytin ağaçlarının içinde yer alıyor. 



Kıyıdakilerin kendilerine ait denize sıfır plajlarının olması ise büyük bir avantaj. Üstüne üstlük Küçükkuyu (okumak için üstünü tıklayınız) beldesinin (Homerosun İlyada destanında sık sık bahsi geçer) denizi de mavi bayraklı bir deniz.


Güneşin uyanmak için yavaş yavaş hareketlendiği sırada, sabah serinliğinin hafif hafif ısırdığını hissettiğiniz iskelede, ufuk çizgisinin altında beliriveren şafağı izlemek ve gece yarısı dolunay gökyüzünde belirdiğinde, denizin ateş böceklerinin oluşturduğu yakamozu görmek koyun tarifi kelimelere sığmayacak olan güzelliklerinden.



Şimdi gelelim kamp maceramıza… Sabah saatlerinde yola çıkmamıza rağmen kamp alanına gelip çadırlarımızı kurmaya başladığımızda güneş tepemizde en sıcak haliyle dikiliyordu. Oldukça fazla sıcağa kalmıştık. Geçe kaldığımızı o an daha fazla hissettik. Aslında bunda ekstradan vakit kaybetmemizin de rolü büyüktü. Çünkü internet üzerinden bölgenin en iyi (!) kamp alanlarından biri olarak nitelendirilen seçtiğimiz kamp alanında ciddi bir kalabalık mevcuttu. Çadırların dipdibe kurulu olduğunu ve boş alanların güneşin alnında kalan alanlar olduğu görünce başka bir yer aramamız gerektiği anladık. Neyse ki bölgede birçok alternatifin (!) olduğunu öğrendiğimiz için üşenmeyip o sıcakta arabaya tekrardan atlayıp Küçükkuyu ve Assos arasındaki neredeyse tüm kampları o kamp senin bu kamp benim diyerek tek tek dolaştık. En sonunda ilk geldiğimiz yerin yanındaki kamp alanına geri döndük, kötünün en iyisi olarak. O kadar yol yorgunluğa geri dönmeyi göze alamadığımız ve bir umut güzel olur diye içimizden geçirerek gölgelik alana çöreklenip çadırlarımızı kurduk.


Yerleştiğimiz kamp alanının işletmecileri oldukça güler güzlü, sıcakkanlı, ilgili ve misafirperver kişilerdi. Bizlerin ve tüm konuklarının rahat etmesi için ellerinden geleni yaptılar. Kurban Bayramında alanlarında konaklamamızdan dolayı bize ve tüm konuklarına bir ev sahibi edasıyla kavurma ikram etmeleri misafirperverliklerinin bir başka göstergesiydi. Kamp alanında kendilerinin işlettiği bir büfe anlık tüm ihtiyaçlarımızı karşıladı. Elektrik ihtiyacımızı tesisten karşıladık. Bir buzdolabını tamamen bize ayırdılar.


Bunun dışında bölgedeki kamp alanları oldukça ilginç. Bence (bence diyorum, benim gözümden, benim beklentime göre yani)  outdoor/camping  heyecanına ulaşamamışlar. Yazlıkçı mantığı ile işletiliyorlar. İlgisizlikten dolayı oldukça bakımsızlar. Tuvalet ve duşlar yetersiz. Mutfak alanları da keza aynı. Çadırlar için ayrılan alanlar düzensiz. Araç alanları karmakarışık. Çevre aydınlatmaları yetersiz. Ortak alan bahçeler bakımsız. Etrafın taşlık, çorak, toz-toprak olması ve bir avuç çim-çimenin olmaması bir başka eksiklik. Belki de bu tesislerin/alanların kadrini kıymetini çoluklu çocuklu nizamlı derli toplu kamp(!) yapma arzumun, günübirlikçi veya yazlıkçı çadırcılık anlayışından uzak olmasından anlayamamışımdır, kimbilir :) :) :) Ama eğri oturup doğru konuşursak az bir maliyetle bölgedeki tüm kamp alanları kendilerine çeki düzen verebilirler, minimum temizliği sağlayabilirler, mutfak koşullarını iyileştirebilirler, tuvalet ve duşlarını elden geçirebilirler, peyzaja önem verebilir. Ama açıkçası “bence” bu çadırcılık kafasıyla bu işler olmaz. Bir dış mekan spor faaliyeti olarak çadır kurarak kamp yapma kültürüne ulaşamadıktan sonra bizleeeer daha çooook yurtdışı kamp alanlarına bakıp bakıp imreniriz. Eminim ki ülkemizde bu vizyona sahip kamp alanları vardır ama anlaşılan o ki bu alanlarının sayıları parmakla sayılacak derece az. Böylesine güzel koyların böylesine vasat işletilmesi oldukça acı. Bu bölgede tekrar kampa gider miyim? dersek… tesis koşulları aynı olduğu sürece ve çocukların yaşlarından ötürü ne yazık ki hayır derim.


Tesislerin fiziki imkânlarının kısıtlı ve yer yer yetersiz olmasına rağmen bölgenin kaçırılmaması ve yaşanması gereken doğal güzellikleri elbette var. Yiğidi öldür ama hakkını yeme demişler. Kamp alanından gün içinde çıkıp bölgeyi mutlaka keşfetmelisiniz! Yeniden yazı yazmıyorum, linkler işte aşağıda:



Haydi Assos, göreyim seni… Koşullarını iyileştir bir daha geleyim sana!



Assos Antik Kenti*

Assos Antik Kenti*


Assos/Behramkale Meydanı, güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş, aynı ilgi, merak ve coşkuyla kalabalık misafirlerini ağırlamaya devam ediyordu. Bu bölgeyi daha önceden yazdığım için yeni bir yazı yazmıyorum ama yeni fotoğraflar ekliyorum. Önceki yazıların linkleri aşağıda :)






*Biraz tarihçe: Assos Antik kentinin tarihçesi M.Ö. 6.yy'a kadar gidiyor. Zamanında kent, yüzünü denize dönmüş ve teraslarla iniliyormuş denize. Osmanlıların yerleşmesinden sonra yerleşim ters istikamette gelişme göstermiş ve Behramkale köyü ortaya çıkmış.  Kent sönmüş bir volkanik tepe üzerine, andezit kayalıkları arasına, denizden 236 metre yüksekliğe kurulmuş. Assos'un etrafında bol bulunan andezit taşı kentin inşasında kullanılmış. Assos taşı zor işlenen ama çok dayanıklı bir taş. Eskiler onun için insan yiyen taş diyorlarmış. Bu taştan yapılan lahitler zamanında Assos'dan ihraç edilen mal türlerindenmiş. Assos'da arkeolojik ilk kazı 1881-1883 yıllarında Amerikalı bir arkeoloji grubu tarafından yapılmış.1981 yılında tekrar başlayan kazılarda ilk olarak nekrapol yani mezarlık ortaya çıkarılmış.

Surlar
Kentin çevresi günümüzde de görülebilen 3200 metre uzunluğunda 20 metre yüksekliğinde surlarla çevrilidir. Surlar M.Ö. 4. yy'da inşa edilmiştir. Kente giriş ve çıkışı sağlayan iki ana kapı bulunmaktadır. Doğu ve batı kapılarının önündeki alan nekrapol (mezarlık) olarak kullanılmıştır. Nekrapolde basit mezarların yanı sıra görkemli anıtsal mezarlar da bulunmuştur.

Nekrapol
Nekrapolün 9 yüzyıl boyunca mezarlık olarak kullanıldığı tespit edilmiş. En eski gömülerde  yakılan cesetlerin küllerinin küplere konulup ağızlarının kapanması şeklinde gömüldüğü görülmüş. Sonra daha büyük küplere ana karnındaki pozisyonda yerleştirilmiş ölüler. Küplerin içine ölü için hediyeler de konuluyormuş. Daha sonra lahit şeklinde mezarlar kullanılmış. Lahitler yüzeye yakın oldukları için kolayca ortaya çıkarılmış ve define avcıları tarafından soyulmuş çoğu. Lahitlerin içinde ele geçirilen, ölü için konulan hediyelerden en ilginci pişmiş topraktan yapılmış bir kadınlar orkestrası heykelciği!

Athena Tapınağı
Antik kentin en yüksek noktasında Athena Tapınağı bulunuyor. Arkaik çağ'da Anadolu'da yapılan ilk ve tek dor düzenindeki tapınak, hala büyüleyici ortamını koruyor. Zeus’un kızı ve 12 Olimpos Tanrısından biri olan Athena kentin koruyucu tanrıçasıymış. Sağlam sütunlardan çıkarılan örnek kalıplarla dökülen yeni sütunlar ayakta. Karşınızda Midilli adası, görkemli Ege denizi, yüzünüzü okşayan rüzgar, özellikle gün batımında sizi antik çağlara götürecek kadar etkileyici. Tapınağın kutsal odasında bulunan tanrıça heykeli 1800'lü yıllarda Amerikalılar tarafından götürülmüş. Sütunların üzerlerindeki frizlerin (kabartmaların) bir kısmı Boston Müzesi, Louvre Müzesi ve İstanbul Arkeoloji müzesinde saklanıyor. Kabartmalarda Herakles ile ilgili bir hikaye anlatılıyor.

Amfi Tiyatro
Antik kentin güney yamacında Midilli Adası'na karşı kurulmuş tiyatronun bir deprem sonucunda yıkıldığı tespit edilmiş. Doğal bir kaya oyuğuna yapılmış, tahmini 2500 kişilik olan tiyatro sonraki yıllarda taş ocağı olarak kullanılmış. Yapım tekniği ve plan özellikleri açısından bir Roma çağı tiyatrosudur. Tiyatronun yıkılan duvarları restorasyon sonucunda yeniden örüldü. Aslına uygun oturma sıraları yeniden dökülerek yapıldı. Şu anda tiyatro 1500 kişiyi ağırlama kapasitesinde ve çeşitli festival ve konserlere ev sahipliği yapabilmekte. İskeleye inen yol üstünde, solda, giriş kapısını farkedeceksiniz tiyatronun.

Agora
Agora insanların biraraya geldiği kentin en hareketli yeri. Assos agorası farklı zamanlarda inşa edilmiş karşılıklı iki stoa ile çevrelenmişti. Stoalar üzeri kapalı, insanları güneşten ve yağmurdan koruyan yürüyüş ve oturma alanlarıydı. Ayrıca Agora etrafında spor eğitimi için inşa edilmiş gymnasion, bouleuterion (meclis binası), Bizans Kilisesi kalıntıları bulunmaktadır.




Küçükkuyu

Küçükkuyu*

(*Referans: http://www.kucukkuyu.bel.tr/tarihi/)


Diğer yazılarım:

Assos Antik Kenti*


Assos/Behramkale


Zeus Altari/Kazdagi


Adatepe Zeytinyağı Müzesi

MİD KAMPTA: "KÜÇÜKKUYU/ASSOS"


* Biraz tarihçe:

Mitoloji tanrılarının balaylarını geçirdiği, Afrodit’in Hermes’le aşk yaşadığı, Paris’in Helena’ya aşkını sunduğu zümrüt taçlı efsanevi İda (Kaz) Dağı’nın eteklerindeki Küçükkuyu’ya hoşgeldiniz.Çanakkale İline bağlı beldemiz Küçükkuyu, Doğal güzellikleri, denizi, deniz ürünleri, şifalı suları ve bitkileri, temiz havası, taş yapıları, tarihi değerleri ve tabii ki zeytin-zeytinyağları ve üç bin yatak kapasitesi ile turizm alanında atılım yapma potansiyeline sahip kapasitesi ile, Edremit Körfezi’nin ve dünyanın gizli turizm cennetlerinden bir tanesi. Küçükkuyu’nun temiz denizi ve şirin bir balıkçı limanı var. Balığı her zaman bol. Güzel motelleribestdatingsitesrating.com ve düzenli yapılanması ile dikkat çekiyor. Küçükkuyu da tüm Kuzey Ege’ye hakim zeytin ağaçlarından kısmetine düşeni almıştır. Dünyanın en nefis, düşük asitli ve kendine has güzel kokulu zeytinyağı bu bölgede yetişen zeytin ağaçlarından çıkar.

Çanakkale’nin Küçükkuyu beldesinin körfeze hakim iki köyü var ki diğer köylere pek benzemez. Neden derseniz eğer; Kültür Bakanlığı tarafından koruma

 altına alınan bu köyler, Rum ve Türk kültür izlerini taşıması ve orijinal taş yapısıyla yerli ve yabancıların dikkatini çekmesinden dolayı özel bir konuma getirilmiş. Köyler, doğal dokusu, dağ ve denizin muhteşem uyumlu ahengi sayesinde soft turizm açısından gelecek vaad ediyor.Yaz aylarında irili ufaklı bir çok yatın demirlediği Küçükkuyu sahillerinde deniz ürünlerinin ve yöreye özgü ot yemeklerinin (Semiz Otu, Evegömeci, İndibağ, Arapsaçı, Acıfiliz, Gelincik, Labada vs.) her çeşidini birbirinden kaliteli restorantlarda cazip fiyatlarla yiyebilirsiniz. Deniz, dağ ve termal turizmin birarada yaşandığı bu güzel beldede keyifli tatiller geçirmeniz dileğiyle…

Küçükkuyu’nun en meşhur yerlerinden biridir.Altar, kelime anlamı ile sunak demektir. Tanrı Zeus, Troy ile Akha’lar arasındaki savaşı bu sunaktan izlemiştir. Sunağın altında bulunan oda büyüklüğündeki, içinde su bulunan sarnıça Zeus Mağarası denmektedir. Homeros’un İlyadası’nda Tanrı Zeus’un Hera’yı gördüğü ve aşık olduğu yer olarak anlatılan Zeus Altarı, Küçükkuyu’dan 3 km uzaklıkta bir tepenin üzerindedir. Edremit Körfezi’ne kuşbakışı bakan ve çok güzel bir panoramaya sahip olan Altar’ın hemen yanında Çanakkale Savaşları’na katılan Erdem Dede’nin yatırı bulunmaktadır.
Şifalı sularında derman aramaya gelenlerle dolup taşan kaplıcalar rivayete göre Afrodit tarafından bulunmuş. Tanrıça Afrodit tarihte bilinen ilk güzellik kraliçesidir. Cüzzam hastalığına yakalanarak güzelliği kaybolan Afrodit, Tanrı Zeus tarafından yanından uzaklaştırılır. İda Dağı’nda gezerken bir kurdun suyun çıktığı mağaraya girdiğini görür. Buradan çıkan 42°lik şifalı sularda hergün yıkanan Afrodit cüzzamdan kurtularak eski güzelliğine yeniden kavuşur.Afrodit Kaplıcaları’nda 5 kişilik bir havuz ile 5 tane küvetli banyo odası var. Su sıcaklığı 43°, Ph değeri 7’dir. Konaklama imkanı olan kaplıcalar çam, zeytin ve meyve ağaçları arasında sakin, sessiz ortamıyla huzur veriyor.

Küçükkuyu’ya hayat veren Mıhlı Çayı cömertçe sergilediği doğal güzellikleriyle mutlaka görülmesi gereken yerlerdendir. Bölgeye giden yolun 5 km sonrasında karşınıza çıkan Başdeğirmen mıntıkası ünlü bir mesire yeridir. Mıhlıçay’ın bereketi toprağa öyle yaramış ki, ağaçlardan gökyüzü görünmüyor. Burada Rumlardan kalma bir değirmen var. Su yolları ve taşları aynen muhafaza edilen değirmen restore edilmiş. Roma döneminden kalma kemerli bir köprü de bu değirmene eşlik ediyor. Değirmenin bir kaç km sonrasında yüzülebilecek ölçülerde harika bir gölet ve bu gölete akan harika şelaleler bulunmaktadır.
Küçükkuyu-Assos arasında bakirliğini korumuş harika koylar vardır. Tertemiz deniz suyu etkiler insanı. Kadırga Koyu, iyi bir turizm

 beldesi olmaya aday yerlerden bir tanesidir. Aynı zamanda doğal yaşamın tahrip edilmemesi için doğal sit alanı ilan edilmiş. Kadırga Koyu’nda bugüne kadar irili ufaklı 14 turistik tesis yapılmış, ama hiç birisi doğayı bozmamıştır. Gürültülü şehir yaşamından uzaklaşmak isteyen insanların aradıkları yer burasıdır diyebiliriz. Kadırga Koyu’nda sizi rahatsız edebilecek tek gürültü kuş sesleridir. Aynı zamanda Mavi Bayrak sahibidir.

Doğayla tarihin, dağla denizin iç içe geçtiği Assos;Aristo’nun yüzlerce yıl önce kurduğu felsefe okulu, Midilli Adası’nı kucaklayan antik kenti ve bohemlerin tercih ettiği iskelesiyle, yüzyıllık taş evleriyle modası hiç geçmeyecek bir klasiktir.Ünlü Athena Tapınağı M.Ö. 6.yüzyılda burada inşa edilmiştir. Dor tarzıyla yapılmış olan bu tapınak yeniden restore edilmiştir. Tapınak kalıntıları arasından sızan ay ışığını görmek için orada bulunmalı ya da erken kalkıp Akropol üzerinden şafağın doğuşunu, tepeden Edremit Körfezi’nin muhteşem manzarasını görmelisiniz. Böylece neden bu cennet gibi bölgenin seçildiğini taktir edeceksiniz.

Cumartesi, Eylül 03, 2016

NİLÜFER MÜZİK FESTİVALİ

NİLÜFER MÜZİK FESTİVALİ
Genellikle, kamplı açık alan müzik festivallerinin çılgın gençlere hitap ettiği düşünülür. Ama bazı festivaller sizin bu görüşünüzü alt-üst edebilir; tıpkı benim görüşümü değiştirdiği gibi. Balat Atatürk Kent Ormanı’nda düzenlenen, biletlerin biletix.com’dan satışa sunulduğu (bilet gelirinin EKODER Tohum Kütüphanesi Projesine aktarılan), organizasyonunun Nilüfer Belediyesi, Nilüfer Müzik Festivali Yürütme Kurulu ve Nilüfer Kent Konseyince üstlenildiği (Türkiye’de bir kamu kurumunun yaptığı en büyük organizasyon) “Yılın En Geyik Festivali (Dünyayı sev, geyiği öp, festivale gel)” sloganına sahip Nilüfer Müzik Festivalinin (www.nilufermuzikfestivali.com) bu seneki konsepti “Alice Harikalar Diyarında”ydı. Ekip aylar süren, yeri geldiğinde yorucu, yeri geldiğinde eğlenceli hazırlık süreci sonunda harika bir iş çıkarmışlar! Tebrik ederim. Ekibin bu sağduyulu ve özverili çalışmasıyla festivalden her yaş kesiminin keyif aldığına eminim. Çünkü, festival sadece gece eğlencesi olarak düşünülmemiş sabahtan başlayan bir dizi etkinlikler ile çocuklu ailelerin de nasiplenmelerine fırsat tanınmıştı :)) Teşekkür ediyorum!
*
Festival alanına, Kent Ormanı girişine oluşturulan geçici giriş turnikelerinden biletlerimizin barkodları okutarak girdik. Görevliler, biletlerin farklı kişilerce değiş tokuş edilerek kullanılmasının ve kontrolsüz kişilerin/grupların önüne geçilmesi için güvenlik aramasından sonra bileğimize kilitli festival bilekliklerini taktılar. Bileklikler de konser alanlarına göre farklı renkteydi. Gece konserlerinde alkol alacak katılımcılar, ikinci konser alanına girebilmek için ayrı bileklik takıyordu (tabii 18 yaş üstü) ve bu alanda güvenlik önlemleri daha fazlaydı. Ayrıca, diğer bilekliğe sahip olmayanlar alkollü sahaya giremiyordu. Herkesin yeri ve eğlenme şekli baştan belirleniyordu. Zaten şu da bir gerçekti; ikinci bilekliği olanların da aile tarafı olarak görülen alan pek ilgisini çekmiyordu (güzel bişiy bu :D). Bu nedenle festival alanı kendi doğal seleksiyonunu gerçekleştirmiş oluyordu. Bir nevi alan memnun satan memnundu. Biz çocuklu bir aile olarak katıldığımız bu müzik festivalinde hiçbir mağduriyet ve taşkınlık yaşamadık. Önümüzdeki sene de katılmayı düşünüyoruz.
Giriş turnikelerinde çantanızda su dahi olsa (içinde alkol veya suya benzer başka bir kimyasal olması riskine karşı) görevliler içeriye kesinlikle su veya yiyecek almıyor. Bilginize :) Turnikeden geçip ilerledikten sonra sağlı sollu onlarca yiyecek standı görüyorsunuz. Bu standlar o kadar cezbedici ki; zaten yanınızda bebeğinizin/çocuğunuzun özel yiyeceği dışında bir şey yük etmeyin kendinize. Standlarda dernek kadınlarının taze pişirdikleri gözlemeler, kıygaçalar, tostlar veya kısırlar, zeytinyağlı dolmalar/sarmalar, börekler, kekler, poğaçalar, köfte ekmek, dürüm, atom gibi klasik şenlik yiyecekleri, salatalık, şeftali, muz gibi meyve standları, içecekler, dondurmalar vardı.
Yolun daha ilerisinde ortada duran geyik heykelinin hemen sağ tarafına yerleştirilmiş özel kapıdan Alice Harikalar Diyarı’na girdik. Masallardaki gibi büyülü bir mekân hazırlanmış. Şapkacının çay saati tematize edilmiş. O görkemli sofra, çay fincanları, masadaki konuklar ve o özel pastası (maket pasta BADEMLİ LEZZETLER ATÖLYESİ tarafından yapıldı, yani sedef ile ben); tam da kitaplardaki ve filmdeki gibi! Masanın etrafına geçip başınızı az yukarıya kaldırdığınızda ise ağaç dallarından sarkan meşhur saatleri görebilirsiniz!
Çay saati masasının ilerisinde katılımcıların eğlenceli vakit geçirmeleri için hazırlanmış etkinlik masaları vardı. Bu masalarda şapka yapım atölyeleri oluşturulmuştu. Festivale etkinlik saatinde geldiyseniz siz de bu atölyelere umarım katılmışsınızdır. Çünkü masalsı tasarım burada da kendini gösteriyordu. Gökyüzüne doğru başınızı çevirdiğinizde kendinizi hikâyede bulmanız için ağaç dalları arasına özenle yerleştirilmiş renk renk cibinlikler/gölgelikler/tenteler hazırlanmıştı. Ve o bölgedeki ağaç dalları arasından yine Alice’in hikâyesindeki minik objeler size göz kırpıyordu.

Tam “ben masalın içine düştüm (!)” derken aniden şapkacı sizin omzunuza dokunarak haydi oyuna katıl diyordu. Evet evet! Doğru. Şapkacı kostümü olan bir gönüllü kent konseyi üyesi, oyun moderatörlüğünü üstlenmişti. Ve önceden tasarlanmış yönergeler doğrultusunda herkesi oyunun içine katıyordu. Çok eğlenceliydi! Sihirli iksirleri bulmak ayrı bir marifetti :)

Festivalin kent ormanında yapılmış olması ayrı bir doğal ortam sunuyordu. Zira yer yer banklar, piknik masaları, ahşap çocuk oyun parkı; atmosferi aileler için kolaylaştırıyordu. Sallanmak isteyen çocuklar, kaydıraktan kaymak isteyen çocuklar, dinlenmek isteyen ebeveynler kent ormanı fiziksel imkânlarından rahatlıkla faydalanabiliyorlardı.
Tabii çocuklar için ayrı oyun alanları da düzenlenmişti. Şişme oyun parkları vardı, hem büyük hem de küçük çocuklar için ayrı ayrı. Zıplama oyunu vardı. Hani şu belinize bağlanan kemerle tramplenden zıplayıp zıplayıp durduğunuz. Hiç yapmadım ama çok istediğim bir oyun :) Gençler için escape oyunu da hazırlanmıştı. Oyun merkezlerinden tek vardı gündüz zamanı açık havada yapılmasıydı. Ve kafeslerin içinden kaçmaya çalışıyordunuz :))) Bu alanda da ufak molalar için kahve standları vardı.

Festival alanının üst kısmında şehir dışından gelen veya şehirci bile olsa gençlerin maceracı ruhuna hitap eden kamp alanı vardı. Hiç gençlik festivali kampsız olur mu? :))) Kampların tel örgü ile ayrıldığı alana giden yol üzerinde bu sefer farklı standlar konumlandırılmıştı: tanıtım hediyelik eşya standları. Az ilerisi de yukarıda yazdığım gibi turuncu bileklikle girilen ikinci konser alanıydı.
Veeeee, konserler, ses düzni, ışık düzeni gerçekten çok güzeldi! O kadar keyif aldım ki; kızımla kangurusu içinde dans ederek şarkılara eşlik ettik. Bizim gibi birçok aile vardı, kanguru içinde bebekler, bebek arabasında bebekler, bebek arabasında çocuklar, daha büyük yaşta oynayan dans eden çocuklar, aileleri ve gençler. Kendini bilen insanlar! Tabi bunda organizasyonun sorunsuz olarak tamamlanabilmesi için sabahtan çıkış saatine kadar sürekli tetikte duran gönüllü kent konseyi üyeleri, belediye görevlileri ve sivil polisler.
*
(Not: İki büyük sıkıntı vardı ve yine bu sıkıntıların kaynağı maalesef insanın kendisiydi. Demeden duramıyor insan “madem medeniyetleşemiyorsun işin ne” diye. Üzgünüm ama portatif tuvaletleri kullanan kişilerin kendi temizliksizliği (!) (görevliler çok çaba sarfediyordu oysa) ve kent ormanına girmeyip sokak aralarında kaldırımlarda, semt sahiplerinin bahçe girişlerinde, site duvarlarının diplerinde ellerinde bira kutuları çöreklenen şuursuz gençler, bu gençlere satış yapan dumanı üstünde türen ekmek arası köfte arabaları, kabuklarını yere atan midye dolmacılar, birbirine hindilik yaparak kabaran gruplar :( Belki de önümüzdeki sene o semtin tümüne bir maç girişi-çıkışı gibi asayiş görevlendirilmeli, ki bu güzel festival bozulmasın. )
Bir sonraki festivale kadar
 “Gülümseyin, Nilüferdesiniz” :)


*Fotoğrafların bir kısmı https://www.facebook.com/NiluferFest/ sayfasından alınmıştır.