Başlamadan Önce 1: Bu yazı dizisi, mid-log'ta Tam Yeri Tam Zamanı kategorisinde aşina olduğunuz yazılardan farklıdır. Ama, gerçekten de Tam Yeri Tam Zamanı! :)
Başlamadan Önce 2: Bu yazı, 17 Kasım Dünya Prematüre Günü'ne ithafen yazılmıştır.
Doktor Barış Bey...........: - “İnci nasılsın?”
Ben........................... ......: - “İyiyim Barış Bey, bir sıkıntım yok.”
Doktor Barış Bey ve Asistanı...: - “Doğumhanede boş yer var mı?
Hemen kontrol et, acil yatış yapacağız.”
Ben.................................: - “Hafta sonu bir rahatsızlık yaşamadım. Ama her zaman
ki gibi.”
Doktor Barış Bey ve Asistanı.. .: “Gece acil sezeryana
alabiliriz, belki geceye de kalmaz.”
Ben.................................: - “Biliyorsunuz, öyle anlatıldığı gibi çok hareket
etmiyor."
Doktor Barış Bey ve Asistanı...: “Ben saat 18e kadar buradayım,
bu arada bir şey olursa beni hemen çağır.”
Ben.................................: - “Sakin olacak galiba.”
Doktor Barış Bey ve Asistanı... : -“Hemen NTS’ye bağlayın”
Doktor Barış Bey..................: -“Kimliğin yanında mı İnci?”
Ben.................................: - “Ufaklık nasıl Barış Bey? Ben de göreyim. Evet
yanımda.”
Doktor Barış Bey..................: -“Tamam, hemen ver kayıt yapsınlar.”
Ben.................................: - “Ne için?”
Doktor Barış Bey................: -“Senin için. Artık hiç sıvı kalmamış.
Haftasonu hissetmedin mi? Hemen almalıyız. Şuan kalp atışları iyi ama her an
değişebilir.”
Ben.................................: -“Nasıl ama? Ama ben hazırlıklı gelmedim, çantam bile
yok?”
Doktor Barış Bey ve Asistanı....: - “Ciğer geliştirici iğneyi
hemen yaptır.”
Ben.................................: -“Telefonumun şarjı da bitiyor. İyiydi Cuma günü.”
Doktor Barış Bey ve Asistanı....: - “Eğer vaktimiz olursa ikinci
dozu unutma.”
Ben.................................: -“Yılbaşına 5 gün kaldı. 5 gün daha dursun. 5 gün için
bir yaş büyük mü olsun.”
Doktor Barış Bey ve Asistanı...: - “Ama belki yapamayız.
Hemşireye sordun mu, yer var mıymış?”
Ben.................................: -“ Eve gidip eşyaları mı alıp geleyim. Hem haber de vereyim.”
Doktor Barış Bey...........: -“İnci, ben şimdiden bahsediyorum, seni
doğuma alıyoruz. 5 gün de ne?!”
Ve;
32. Hafta, 25 Aralık 2013 14:01 Çarşamba, Bursa.
32. Hafta, 25 Aralık 2013 14:01 Çarşamba, Bursa.
Çok uzun bir yolculuktu. Çok bekledim, çok özledim.
Öncesindeki ilaç tedavisini saymazsak bu
yorucu yolculuğun ilk adımları 2009
yılında uterus ve overde laparoskopik yapılan endometriozis ameliyatı ile
başladı.
Ardından tekrar ilaç tedavisi.
Sonra vücudun kendini toparlayabilmesi için
geçen aylar...
Folikül ölçümleri…
Ovulasyon setleri …
Akışına bırakma…
Vazgeçme…
Umut…
Hayalkırıklıkları…
Aylar, aylar boyu.
En sonunda ise mikroenjeksiyon.
2012 Aralık ayında Uludağ Üniversitesinin doktorlarından
Dr. Kemal Özerkan’ın elimizden tutmasıyla Dr. Barış Ata'yı tanıdık, ekibi ile tüp
bebek tedavisine başladık. Aslında o gün zor zamanları geride bıraktım sanmıştım ama yeni başlamışım. Duygusal olarak (insan, fiziksel sıkıntıları hiç mi hiç önemsemiyor böyle bir yolda) oldukça yıpratıcı geçen tedavi süreci sonunda Haziran 2013’te
tedavinin ilk etabının başarı ile sonuçlandığını öğrendim. Detayları anlatsam ayrı bir yazı olur :)
Çok sevindim. Artık
rahata erdim dedim. Olmadı, yine yolun başındaymışım. Doktorum test
sonucuna hemen itibar etmemem gerektiğini, o minik hücrenin önünde 2,5 aylık
bir dönem olduğunu söyledi. Haklıydı. Çünkü, laboratuar sonuçları bir iyi bir kötü
çıkıyordu, ultrasonda gebelik kesesi sıkıntılı görünüyordu.
Günler geçti, haftalar geçti. Yine detayları yazmıyorum :)
Ama oldu! Tahlil sonuçlarında değerler yükseldi, kesenin şekli düzelmeye
başladı, ultrasonda minik bir şeyler görünmeye başladı. Tarama testleri yapıldı.
O dönemler de atlatıldı.
Artık hamileyim diyebilirdim, keyfini çıkarabilirdim.
Dilediğimce kilo alabilirdim. Karnımı gere gere dolaşabilirdim. İstediğim kadar
uyuyabilirdim. Geçen senelerin acısını çıkarabilirdim. Yuppi! (mi acaba? :D )
19. Hafta: Ultrasonda biraz sıkıntı var anlıyorum. Doktor
dile getirmiyor ama benimle de konuşmuyor. Ekranın içine girecek neredeyse.
Cihazda değişik tuşlarına basıp basıp duruyor. Önceki kontrollerde hiç böyle
yapmazdı. Of çok pimpirikli oldum ben, doktoru takip ediyorum. Belki de cihazı
deniyordur. Neyse. Ben keyfini çıkarayım bu anın, birazdan bana anlatır nasıl olsa.
21. Hafta: Yaşasın. 40 haftalık yolculuğun yarısına geldiğim
için doktor beni daha sık kontrole çağırmaya başladı. Aslında bana her gün gel
dese, herhalde ufaklığı görmek için koşa koşa gelirim. Bak, yine çok yoğun bu
doktor. Yorgun mudur nedir? Gene bana pek bakmıyor. Acaba yanlış saatlerde mi geliyorum? Bu
ultrason cihazının ne çok farklı göstergesi varmış. Geçen hafta bunlara hiç
bakmamıştık. Doktor da benimle birlikte öğreniyor sanki, sürekli cihazda bir şeylere bakıyor. Azıcık bana da anlatsa ya.
Doktor Barış Bey: -“İnci, henüz bir problem diyemem. Ama
temkinli olmalıyız. Amniyon sıvısı artmamış. Bu birkaç şeyden olabilir.
Bunlardan biri de bebekle ilgili sıkıntı olabilir. Bunun olup olmadığını
öğrenmemiz gerek. Olabilir de olmayabilir de. Lütfen şimdiden problem yaratma.
Hemen haftayı geçirmeden perinatolog tarafından detaylı usg yapılmalı.”
21. Hafta: Tam rahatladım diyordum, keyfini çıkaracağım diyordum, kocaman bir göbişim olacak diyordum. Depresyon beni sarıp sarmaladı. Büyük stres altında
tanınmış bir perinatologtan randevu aldım. Perinatolog ile tanışınca, birbirimize hiç uymadığımızı anladım, enerjilerimiz tutmadı. Ama elden ne gelir, ağzından çıkacak iki cümleye muhtacım. Kontroller tamamlanıncaya kadar
dakikalar geçmedi. Kaç saat kaldım. İkramı geçtim, bari bir bardak çay verseydiler, hiç olmadı hazır paket kahve :( Neyse, bunu da geçtim. Eve gider içerim, kahve olmadığı da iyi oldu aslında. Şükürler olsun ki kalpte ve böbreklerde sorun yok! Ama
perinatolog aşırı güvenlik sınırında kalmayı tercih ettiği için kromozom
anomalisi için amniyosentez şartı ile randevuyu bitirdi ve raporu bu
zorunlulukla imza karşılığı teslim etti.
22. Hafta: Bu kadar hafta hasta olmama rağmen stresten
gerçekten hasta olup yatağa düştüm. Ancak birkaç gün sonra kendimi toprlayabilip amniyosentez için
yine Uludağ Üniversitesine gittim. Barış Bey ve Seher Hemşire
benimle aynı kaygı düzeyinde işleme başladılar. Galiba onlarda benimle birlikte gülüp benimle birlikte ağlıyorlar. Kendimi burada huzurlu ve güvende hissediyorum. Minik bebeğim sakin davrandı ve
sıkıntı yaşamadan eve dönebildim. İstirahatle geçen birkaç günden sonra ilk
sonuçları aldık. Kromozom anomalisi yoktu. Depresyondan çıktım. Artık omuzlarımda külçe gibi bir ağırlık kalmamıştı.
24. Hafta:
Doktor Barış Bey: -“İnci, çok zor bir dönem atlattık. Ancak
amniyo sıvısı artmıyor, bebek büyüyor. İçeride ne kadar kalabilir ki. Artık çok
dikkatli olmalıyız. Her an doğum gerçekleşebilir. Tabi daha uzun haftalar da
kalabilir. Artık haftada iki gün kontroller ile durumu takip edeceğiz. Her
seferinde doğum olacakmış gibi düşün. İşe de bir süre ara versen iyi olur,
vücudunu yormamalısın.”
***
Böyle böyle geçen haftalardan sonra doktorumuzun titiz kontrolleri
sayesinde minik Bade 32. haftasında herhangi bir hafta geriliğine sahip olmadan
spinal sezeryan ile dünyaya geldi. Doğumumu riskli bir doğum
olduğu için o gün yeni tanıştığım bir ekip yaptı. Serbülent Bey ve birlikte çalıştığı Barış Bey’in eşi doktor Ayşe Hanım. Yeni yüzleri maskelerinin ardında görmek ilginç bir deneyim oldu. Ama gidecek bir yerim yoktu :) o bebek doğmalıydı :))
Bade’nin dünyaya gelişinde dört çok
önemli isim hayatımızda vazgeçilmezlerimiz oldu:
- Dr. Kemal ÖZERKAN
- Dr. Barış ATA ve Dr. Berrin AVCI
- Dr. Ayşe ATA
- Dr. Serbülent ORHANER
Ne uzun bir yolculuk!
Bu kadar heyecandan sonra doğum korkusundan ziyade bebeğimi
görememe korkusu yaşadım. Çok korktum. Canımdan can geliyor, ya göremezsem,
dokunamazsam?! Ama o küçük beden filmlerdeki gibi bir ağlama sesi ile yanımda
beliriverdi. Mucize! Bu bir müzice! İçimde saklanan minik! Karnımdan çıktı,
elleri ayakları, başı, bedeni, benim karnımdan çıktı! Aylardır içeride
saklanıyordu! Birbirimize baktık, eli ile yüzüme dokundu.
O an için nefes alışı iyi olduğundan hemşire hızlıca odaya götürerek babası ve
aile aile fertleri ile tanıştırdı. Sonra ise hızlıca anne karnında gibi
kuvözde yaşam mücadelesine devam etmeye gitti.
Çok acıydı. Odaya geldim, odam kalabalık, her şeyim var. Ama
içim buruk, korkum çok.
Biraz daha içimde kalsaydın be çocuk! Güvenmek
zorundayım, düşünmemek zorundayım... Doktor ve hemşirelerin tecrübelerine
güvenmek zorundayım: "O sıcak kuvözünde huzurla yaşayacak..."
Eve geldim. Hani 3 kişi gelecektik. Hep öyle deniyordu.
Kendi ağrım sızımla ilgilendim. Yavrum yok. Gündüzü de geceyi de anlamadım,
ağrıyı da sızıyı da.
Tebrik telefonlarını açsam mı acaba? Telefonun şarjı bitse de önemli
değil, dünya bana dönmüyor. Bugün beni özledi mi kızım? Acaba rahat nefes alabildi mi?
Bir şey olsa bana söylerler mi? Doğruyu söylerler mi? Ya hemşiresi uykusuz ise?
Ya dokunurken dikkati dağılırsa? Sütümü istediler ama içebildi mi? Belki
uğraşmak zor gelmiştir içirmemişlerdir? Çıplaktı, üşüyordur orada, kuvöz sıcak
dediler ama üşür o, ben annesiyim bilirim.
Yine de binlerce kez şükürler olsun ki hastane maceramız 8.
gün eve gelişimiz ile bitti. Evde de 1 ay kadar çok ciddi bir bakım uyguladık.
Vücut ısısını çoğunlukla korusa da henüz yağ tabakası tam gelişmediğinden
vücudu ısı kaybına uğrayabiliyordu. En küçüğü bile çok büyük gelen kıyafetleri ile
sıcaklığını korumaya çalışıyorduk. Gün içinde defalarca dijital termometre ile
ölçüm yapıyorduk. Sürekli tıkanıyordu, nefes alırken bazen unutuyordu. Eğimli
güvenli yatış yastığı minicik bedeni için neredeyse bir yatak genişliğindeydi.
Nefesi soğuk hava ile soğuyup ciğerlerini üşütmesin diye battaniyeden çadırlar
yapmıştık. 24 saat hiç kesintisiz başında nefes alıp almadığını nöbetleşe takip
ediyorduk. Gece hep odanın ışığı açıktı. Gözümüzü hiç kırpmadık. Bir damla bile
içsin diye dakikalarca süt sağdım. Bezi bedeninden büyüktü. Parmakları, elleri,
ayakları oyuncak bebek gibiydi. Hele yüzü, hele hele ağzı, burnu, gözleri.
Tulumunun şapkası ile büyük gelip başından sıyrılıyor, burnunu kapatıyordu.
Evde bebek vardı ama hiç sesi yoktu. Hep uyuyordu. Hep bizi korkutuyordu.
1 ay
böyle geçti. Ne misafir kabul ettik, ne de kendimiz rahat olabildik. Olması
gereken doğum haftasına ulaşınca evde sürekli ağlayan bir bebeğim oldu!
Yaşasın! Neredeyse hiç uyumadan, gün içinde sadece şekerlemeler yaparak 2 ay geçmişti. Kucakta kaybolan bebeğimin, artık sesi çıkıyordu! Bezi daha rahat
oluyordu. Bu bile mucizeydi, bir bez bile, bezin büyüklüğü bile! Artık evde
maskesiz dolaşma lüksünü tanıdık kendimize. Artık, el dezenfektanlarını da
biraz daha az kullanabilirdik. Yaşam mücadelesi açısından zorlu dönemi
atlattıktan sonra kızım artık diğer bebekler ile aynı kategoriye ulaşabilmişti.
Biz de artık üzerimizden o psikolojiyi atmalıydık.
Zor oldu, çok zor oldu. Anne olamadan prematüre annesi
oldum. Anneliği aylar sonra yaşayabildim.
Bugünümüze şükürler olsun.
Miniğinden kocamanına kadar tüm kuzucuklarımızı;
Allah korusun, nazarlardan saklasın, mutlu yaşamlar nasip etsin, Hepsine Mâşallah.
Bunların böyle yaşanacağı varmış.
Bundan sonramız sağlık sıhhat afiyet içinde olsun.
Tüm annelere ve prematüre annelerine sevgilerimle…
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder