Çarşamba, Ağustos 30, 2017

SIĞACIK (Seferihisar)

SIĞACIK (Seferihisar)
Ne şirin bir kıyı kasabasıydı Sığacık. Sanırım yolumu yeniden oraya düşürmek istiyorum, dalgaların sesi eşliğinde daha uzun süre deniz kenarında kalıp güneşi batırarak ay ışığına selam verebilmek için, belki birkaç lokma ve birkaç yudumla birlikte, belki dalıp giden gözler ve akla düşen hayallerle birlikte, biraz omuzlarıma değip geçen hafif serin rüzgârla birlikte.

Bazı yerler vardır, daha önce gitmediğinizi, görmediğinizi, yaşamadığınızı düşünürsünüz. Sonra her adım atışınızda ruhunuzun daha önceden gittiğini, gördüğünü, yaşadığını hissedersiniz. İşte öyle bir his oldu içimde Sığacık için. Aynı hissi Datça’da yaşamıştım. Datça’nın havası, suyu, denizi, taşı, toprağı önceden yüreğime yazılmış, beni bugün bile duyguları ve beğenisi değişmeyen bir Datça aşığı yapmıştı. Sığacık da bana bu duyguları yeniden hissettirdi. Orda olanlar ne şanslı!
Sığacık, İzmir ilinin güneybatısındaki Seferihisar ilçesinin deniz kenarında şehir merkezine yaklaşık 50 km mesafede curcunadan uzak sakin bir beldesi/kasabası (Rota: 38.194647, 26.784493). Sokakların arasında dolaşırken öyle bir rahatlık, huzur, telaşeden uzaklık ve sakinlik hissediyorsunuz ki, dünyanın hep bu hızda dönmesini arzu ediyorsunuz. Aslında bu büyülü yavaşlık bir sürpriz değil, belde sakinlerinin ve yerel yönetimin bilinçli bir tercihi. Şöyle ki buranın daha önce ülkemizde duymadığımız bir etiketi var: “citta slow/sakin şehir”.

Citta slow,  sakin şehir, yavaş şehir anlamına geliyor. Seferihisar ilçesi, İtalyan Komitesi tarafından nüfusu 50binin altında kalmasından ötürü geleneksel yaşam tarzını koruduğu, mimarisine sahip çıktığı, modernleşme ve çarpıklaşmaya yenik düşmediği, el sanatlarını yaşatmaya devam ettiği ve yemek kültürünü fast food ile değiştirmediği için 2009 yılında simgesi salyangoz olan bu unvanı alıyor.  İlçede turizm, balıkçılık, zeytincilik, narenciye ve enginar tarımcılığını ağırlık kazanıyor.
Arnavut kaldırımlı sokaklardaki iki-üç katlı avlulu ve cumbalı evler, ege kıyılarının klasik yazlık beyaz evlerinden. Ruhunuz beyazın sonsuzluğu içinde kaybolurken renkli ahşap panjurlu pencereler, renkli kapılar, renkli çerçeveler, renk renk çiçekler, boyanarak süslenmiş duvarlar, kapı önüne soluklanmak için atılıvermiş hissi veren rengârenk ahşap masa ve iskemleler görsel bir şölen olarak başınızı döndürüyor, hele ki bizim gibi gündüz saati oradaysanız güneşin sıcaklığı ve ışıltısı bambaşka bir enerji yüklüyor her bir dokuya.
Bu evlerin hemen hemen hepsi butik otel, motel, pansiyon, restoran, kafe, gözleme evi veya hediyelik eşya dükkânı olarak hizmet veriyor. Egenin yeşilliklerinden yapılan çeşit çeşit zeytinyağlılar, gözlemeler, mantılar, buz gibi sulu sulu karpuzlar, el baklavaları, ev yapımı reçeller, ev yapımı turşular, limonatalar, karadut suları, kurutulumuş paketlenmiş yerel otlar her köşe başından adeta size göz kırpıyor. Her biri birbirinden özel olsa da en özel ve en güzel gözleme evi “İnci Hanım’ın Gözleme Evi”ydi. Elbette ki adından dolayı her durumda bir ayrıcalığı olacak benim için ama her şey bir yana çok lezzetli gözlemeleri vardı, Cumalıkızık gözlemelerini tahtından edecek lezzette hem de!
Limandaki Paşa Kaptan'ın Evini de unutmamak gerek:)
Bu sıcakta dondurma olmazsa ben o kadar dolaşamam diyorsanız; elbette haklısınız. Biz de, beldenin sakızlı dondurmasının meşhur olduğunu öğrenerek dondurmamızı yemeden edemedik.  O inatçı lezzetle karşılaşana kadar inat ettik ve çarşı tarafında Kecheese Dondurmacısı’nı bularak sakızlı keçi sütü dondurmamıza kavuştuk.
Hediyelik eşya dükkânlarında, yaza uygun tiril tiril etnik oryantal çizgilerde satılan şile bezi, şifon, ipek uçuş uçuş bluzlar, etekler, tulumlar, şalvarlar, fular ve kombin yapabileceğiniz rengârenk bez çantalar, küçük dekoratif biblolar, el yapımı taş boyama magnetler bulunuyor. 
Ülkemizin tarihsel geçmişinden dolayı hemen hemen yerde olan kalelerden Sığacık’ta da vardı: çarşı ile liman arasında kalan ilk olarak Selçuklular tarafından yaptırıldığı düşünülen ve daha sonra Kanuni Sultan Süleyman tarafından Rodos seferleri için onarılan Sığacık Kalesi. Bu küçük kalenin içinde akşam düzenlenecek bir organizasyonun masa, sandalye, sahne düzenlemeleri yapılmış olduğundan bahçesini gezmedik, dışından turladık. Tabi gözlerden kaçmayan bir gerçek varsa o da şuydu; sokaklara ve binalara bu kadar özen gösterilirken kalenin kendisinin kendisine neredeyse terk edilmiş olmasıydı. Sur aydınlatması var mı yok mu anlayamadım, bahçesi organizasyondan ötürü dağınık ve kirliydi, duvar ve kapıları bakımsızdı, info tabelaları yoktu, civarında çöp kutular, çöpler, araba parkları bütün görselliği alıp götürüyordu.

Biz o gün deniz kenarına geçip serin sulara kendimiz atmadık. Ama aynı günlerde bir arkadaşım da Akkum Plajı’nda zeytinyağlılar-kitap-deniz-güneş-kum-tatil keyfi yapıyordu. Mavi bayraklı bu plajlarda deniz tatili de yapabilirsiniz. Biz aklımızın bir köşesine yazdık.

Sığacık’ın göremediğimiz yüzü Pazar günleri kurulan yerel açık pazarı, gece saati açılan arastası, marinadaki mehtap ve Doğa Okulu. Bu liste de yeniden gelmek için güzel bir bahane işte! :)
Keşfe devam!

(Seferihisar Teos Antik Kent yazısını okumadan geçmeyin)

Pazar, Ağustos 27, 2017

NESİN MATEMATİK, SANAT VE FELSEFE KÖYLERİ

NESİN MATEMATİK, SANAT VE FELSEFE KÖYLERİ
Şirince’ye geliriz de meşhur Matematik Köyü’ne uğramaz mıyız hiç? Tabii ki biz de adı çokça anılan bu yeri görmek istedik. Şirince köyü yolundan köy girişinde aracınız otoparka bırakıp yukarıya doğru yaya ilerlediğinizde köy içine, aşağıya doğru ilerlediğinizde ise tabela ile yönlendirme yapılan sapaktan içeri girdiğiniz de ise Matematik Köyüne ulaşıyorsunuz. Şirince’de tabanvay gezdikten sonra arlarında pek bir mesafe var gibi görünmese de (yaklaşık 1 km) Matematik Köyü’ne dar toprak yoldan aracınızla ulaşmanız daha konforlu olacaktır.

Evet, burasının adı köy ama bildiğiniz köylerden değil burası. İzmir ilinin Selçuk ilçesine bağlı Şirince köyü içinde bir köy. Matruşka bebekleri gibi. Köy içinde köyler burası. Ama burası ne dağ köyü ne de ova köyü; burası matematik, sanat ve felsefe köyleri. Köy eşrafı da yaşları ilkokuldan üniversiteye kadar uzanan öğrenciler ve öğretmenler ile köy içi günlük yaşamı kolaylaştıran görevliler. Köyün nüfusu kışın az, yazın çok. Ayrıca yazın uzaktan yakından matematik ve felsefe ile ilgili olmayan ziyaretçisi de yüksek.

Köyün muhtarı, Ali NESİN. Aziz NESİN’in oğlu, hakkında babasına huyuna suyuna benzemediğine ilişkin uzun polemikler yapılıyor -zannımca benzediği de benzemediği de yönleri var, her insan evladının kendi ebeveyninin huyuna suyuna ne kadar benzeme durumu varsa-, lakin çocukluğundan beri iyi eğitim aldığı ve matematik biliminde göz alıcı pırıltılara sahip olduğu aşikâr, mesleğinde de akademik olarak en yüksek unvana yani profesör titrine ulaşıyor, proaktif düşünce sistemiyle birçok yeni başlangıçta rol üstleniyor ve bu yazının konusunu oluşturan Nesin Matematik Köyü’nü (2007), Nesin Sanat Köyü’nü (2015) ve Nesin Felsefe Köyü’nü (2016) kuruyor, daha detaylı bilgi için biyografisini okuyabilir sosyal medya hesaplarından kendisini takip ederek tanımaya çalışabilirsiniz, benden özet tanıtım bu kadar :)

Köyün kuruluşu gerekçesi kendilerince şöyle açıklanmaktadır: “1995’te yurda dönen Ali Nesin, eğitim verdiği üniversite öğrencilerinin yetersizliğini görerek, onları önce akşamları evinde, sonra haftasonları Nesin Vakfı’nda ağırlamış, bu da yeterli olmayınca 10 yıl boyunca Türkiye’nin çeşitli yörelerinde her yaz 6-7 haftalık yazokulları düzenlemiştir. Son üç yılında bütün Türkiye’ye açılan yazokulları büyük rağbet görmüş ve son derece verimli geçmiştir. Zamanla her yaz konaklanacak, yemek yenilecek, ders yapılacak, çalışılacak, çamaşır yıkanılacak mekânların bulunmasının zorlukları ve maliyeti anlaşılmış ve sadece matematiğe ayrılmış bir mekân yaratmanın cazibesi üstün gelmiştir. Sonuçta Matematik Köyü projesi ortaya çıkmıştır. Nesin Vakfı’na ait olan Matematik Köyü tamamen halkımızın bağışlarıyla ve gençlerin gönüllü emeğiyle imece usulüyle kurulmuştur ve 2007’den beri gençlere hizmet vermektedir”Aynı şekilde amaçlarını ise şöyle açıklarlar: “Kuruluşunda sadece üniversite öğrencilerini hedefleyen Matematik Köyü, yoğun talebe dayanamayarak kuruluşundan bir yıl sonra kapılarını ilkokuldan lise ve üniversiteye kadar her seviyede öğrenciye açmıştır. Amacı araştırmacıların ilgi alanına giren (dolayısıyla araştırmaya yönelik) matematiği öğrencilere tanıtmaktır. Eğitmenler ülkenin ve dünyanın dört bir yanından Köyümüze gönüllü gelen akademisyenlerdir. Matematik Köyü kâr amacı gütmez. Yegâne amacı gençlere matematiği öğretmektir. Matematiği sevdirmek için özel bir çaba harcamayız çünkü matematiğin öğrenilince mutlaka sevileceği düşüncesindeyiz. Müfredata, üniversite giriş sınavlarına ya da herhangi bir eğitim ya da sınav sistemine bağlı değildir, sadece profesyonel matematikçilerin anladığı anlamda matematiği gençlere öğretmeyi ve böylece gençleri matematiksel araştırmaya heveslendirmeyi amaçlar”.Ayrıca daha detaylı neden kurulduğunu buradan ve nasıl kurulduğunu buradan  okuyabilirsiniz.

Köy, açık alan workshop, doğal bir yaz atölyesi. Kendine ait uyulması zorunlu bir talimatnamesi -kurallar listesi- var. Köyde gün içi televizyon izlenmiyor, çünkü tüm köylüler çalışıyor veya düşünüyor, hatta cep telefonu ve tableti bile araştırma yapma dışında kullanmayı tercih etmediklerini dile getiriyorlar. Birbirlerine karışmayacak denli bağımsız oldukları kadar birbirlerine saygı gösterecek kadar birlikteler; zira saygı artık yaşantımızda hor görülen ve tek taraflı uygulanan bir davranış şekli olmaya başladı, neredeyse herkes zirvede bir otorite olup sadece kendine kendi kurallarına göre saygı göstersin istiyor. Sabahları tüm köy eşrafı erken saate kalkıyor ve her biri sorumluluk alanındaki görevine koyuluyor, kimi dersine katılıyor, kimi çalışmasına devam ediyor. Köyde işler sadece zihin gücüyle ilerlemiyor, fiziksel güç de kullanılıyor. Bilimsel çalışma yapan köylüler aynı zamanda bulaşık, avlu temizliği, yeşil alan sulama, çöp toplama gibi köyün genel işlerine de katılım sağlıyor. Doğaya, canlılara ve sürdürülebilir yaşama önem veriyorlar.
Bu köyde para geçmiyor, daha açıklayıcısı paranın geçeceği bir ortamları yok, ama tabii ders kayıtları için ücret alınıyor. Restoran ve kantin var. Köy eşrafı bu hizmetlerden zaten faydalanıyor, köye gelen misafirlere ise ikram yapılıyor. Misafirler için ise yürüme koridorlarına yerleştirilmiş birkaç bağış kutusu var, arzu edene. Mesela, ders arası öğrencilere inanılmaz lezzetli, benim evde bile yaparken bu kadar kabartamadığım, devasa tavalarda pişirilen kekler porsiyonlara bölünerek sunuluyor. Ders arası olan öğrenci masaüstüne dizilmiş tabaklardan kendine bir tabak ve kek alabiliyor. Az ilerideki çay kazanından da raflardan büyük boy bardağını alıp çayını doldurabiliyor. Keki ve çayı ile koridorlardaki kanepelerde, terastaki koltuklarda, kantindeki sandalyelerde veya bahçe duvarlarına geçebiliyor. Ziyaretçiyseniz ve kek saatine denk geldiyseniz siz de kendi ikramınızı alabiliyorsunuz. Sizden ücret istemiyorlar. Ama bağış kutusuna bağış yaparsanız elbette bu sefer o kek daha anlamlı oluyor. Tabağınız ve bardağınız boşaldı, işte o zaman mutfağa kendiniz götürüp yıkamayı unutmuyorsunuz.

Kutuplaşmış bir yer. Siyasi otoritelerin ilgisinin veya siyasi düşüncelerin yoğunlaştığı bir yer. Bunun da faktörleri çok. Olumlu ve olumsuz ilgileneni çok olduğu bir yer. Takdir edeni ve eleştireni çok olan bir yer. Bir blog yazısına sığmayacak derinliğe sahip bir yer. Karar vermek için gidip görmek, okuyup araştırmak, düşünmek en faidelisi.
Daha fazla bilgi için:

Diğer Yazılar:

ŞİRİNCE

ŞİRİNCE
(37.944045, 27.431545)
Mayaların gizemli adresi Şirince’deyiz: gerçi, tarih biraz şaşmış olabilir. Dünyanın sonunun geleceği ve sadece dünyada iki yerin kurtulacağını anlatılan Maya Takvimine göre 21 Aralık 2012 yılında burada olmamız (veya Fransa’nın Bugarach Köyü’nde) evet haklısınız daha yerinde olabilirdi :))) Ama bizim de yazılı hayat yolculuğumuzdaki Şirince takvim zamanımız bu zamanmış.

Özellikle yazın yerli ve yabancı turist akınına uğrayan adı gibi kendi de şirin olan İzmir ilinin Selçuk ilçesine bağlı dünün Rum köyü bugünün kasabası (aslında mahallesi) Şirince, bu yaz da beklendiği şekilde çoooook kalabalıktı -hiç olmazsa biz nüfusu 3 kişi artırmıştık :)- Gizemli Mayalardan dolayı son senelerde popüler haberlerle daha sık gündeme gelen Şirince, köklü bir tarihi mirasa ev sahipliği yapıyor: İzmir'in Selçuk ilçesine bağlı ve Selçuk'a 8 km. mesafede tarihi mimarisi korunmuş turistik bir köydür. Özgün adı olan Kırkınca'nın efsanevi bir çağda dağlara vuran kırk kişiye atfen verildiği rivayet edilir. Rum telaffuzunda Kirkice, Kirkince ve nihayet Çirkince gibi biçimler alan bu ad, Cumhuriyet'in ilk yıllarında dönemin İzmir valisi Kazım Dirik'in talimatıyla Şirince şeklinde resmileştirilmiştir. 19. yüzyılda, özellikle ihracata yönelik incir üretimiyle ünlü, 1800 haneli bir Rum kasabasıydı. 1923'te Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi sonucu Rumların ayrılmasıyla (çoğu Katerini'nin Nea Efesos köyüne yerleşmiştir), Kavala'nın Müştiyan (Moustheni) ve Somokol (Domatia) köylerinden gelen mübadillerle iskân edilmiştir. Köyün evvelce bağcılık, şarap üretimi ve zeytinciliğiğe dayalı olan ekonomisi, bir tütün bölgesinden gelen yeni sakinlerinin elinde bir süre sekteye uğramış, ancak son yıllarda artan turistik önemine paralel olarak, bu sektörler yeniden gelişmeye başlamıştır. Bağcılık ve zeytinciliğin yanısıra, şeftali, incir, elma, ceviz yetiştirilir. 1950'li yıllarda 2000-3000 civarında iken sonradan 700'e kadar düşen köy nüfusu, 1990'lı yıllardan itibaren turizmin gelişmesiyle birlikte tekrar yükseliş eğilimi içine girmiştir. Köyde halen bazı Rum evleri pansiyon olarak hizmet vermektedir.” *https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/izmir/gezilecekyer/selcuk-sirince-koyu Şirince’nin tarihi kökeninin yanı sıra önemli cazibe kaynaklarından biri Nesin Vakfı’na ait iç içe geçmiş Matematik Köyü ve Felsefe Köyü. İlkokuldan üniversite öğrencilerine kadar geniş bir yaş aralığındaki matematik ve felsefe sevdalılarını buluşturan bu yapıda illa ki yaz okulu öğrencisi olmanız gerekmiyor, bizim gibi ziyaret ederek de ufkunuzu genişletebiliyorsunuz (Yazısını okumak için: TIKLAYINIZ).
Şirince’ye geldiğinizde, yaya trafiğine açık köy içi sokaklarda rahatlıkla gezebilmek için aracınızı girişte ayrılan alanlara park ediyorsunuz. İnsan yoğunluğunun olmadığı zamanlarda sokaklar arası araç trafiği muhtemelen vardır ancak yaz döneminde sıcaklığın etkisiyle sallapati gezinen yayalar araçlar büyük risk. Köy hafif yokuş yukarı, sokaklar arnavut kaldırımlı ve evler genelde beyaz boyalı iki katlı. Şirince evlerinin ününe ait Nişanyan Evleri tabiri kullanıyor. Bu tabirin mimari yazar Sevan Nişanyan. Köye yerleştikten sonra köy evleri köyün köklü tarihine uygun onarmaya restore etmeye başlıyor ve daha sonra bu tabir ortaya çıkıyor. Evlerin çoğu pansiyon olarak hizmet veriyor. Çarşı merkezinde birçok evi pansiyon/butik otel ve kafe olarak gördük. Sokak aralarında merdivenlerde köylü kadınlar örgü bebek veya sabunluk örüp satıyorlar. Yokuş yukarı başladığınız gezinizde sizleri önce birçok yaz yöresinde karşılaştığımız stand ürünlerin satıldığı küçük dükkânlar karşılıyor. Tezgâhlarda el yapımı doğal sabunlar, örme sabunluklar, örme incikli boncuklu bileklikler/kolyeler/küpeler, magnetler, anahtarlıklar, oyuncaklar, havlular, el işleri bulunuyor… Gerçi, Şirince’nin dillere destan el işleri yerini genelde hazır makine işlerine bırakmış durumda ya, neyse…
Yürüyüş boyunca yerel küçük dükkânlarda yöresel envai çeşit şaraplar (Şirince de Bozcaada (okumak için tıklayınız: BOZCAADA) gibi üzüm bağlarıyla ünlü) gözünüze çarpıyor. Dükkânların içine girip meyve şaraplarından tadabiliyor ve turistik alışverişinizi yapabiliyorsunuz. Sokaklarda aynı zamanda sıklıkla karşınıza karadut suyu ve mürver suyu karşınıza çıkıyor. Bazı dükkânlar yoldan geçenlere küçük kâğıt bardaklarda tadımlık ikramlarda bulunuyor.

Yol boyunca karşınıza çıkan ilk tarihi yapı oldukça harap görünümlü, üstüme ha yıkıldı ha yıkılacak dedirten 1800lü yıllara ait Aziz Dimitrios (Ayasosti) Kilisesi.Kilisenin girişi köyün arka yamacına doğru müthiş bir manzaraya bakıyor. Girişi açık, rahatlıkla girebiliyorsunuz. Daha da tepeye ilerledikçe sizi Aziz John Baptist Kilisesi karşılıyor. Burası daha turistik daha albenili bir hale getirilmiş. Kilisenin bahçesinde esen rüzgâr eşliğinde köyün beyaz evlerini karşıdan seyretmenize imkân veren bir kafe, gerçek tava dondurmacı, evcilleştirilmiş papağan ile fotoğraf çektirebileceğiz seyyar bir fotoğrafçı, hediyelik eşya dükkânı ve tarihi mahzen bulunuyor. Ayrıca, adetten olsa gerek avlunun bahçesindeki Meryem Ana figürlü tarihi su havuzuna para atıp dilek dileniyor. Bozuk paranız yok ise kafe size bozuyor.
Bu tepeden yola devam ettiğinizde artık yokuş yukarı değil de yokuş aşağı inmeye başlıyorsunuz. Köyü turlamanız için büyük bir çemberden rota çizilmiş. Köy merkezindeki çarşının sağından tırmanarak başladığınız yürüyüşe çarşı merkezine soldan inerek devam ediyorsunuz. Artık iyiden iyiye yorulduğunuzu hissedebilirsiniz. Eğer çok acıkmadıysanız yorgunluğunuzu kumda Türk kahvesi içerek biraz öteleyebilirsiniz. Acıktıysanız Şirince içinde birçok kafe var, kahvaltı – gözleme yiyebileceğiniz gibi esas tokluk için Şirince’den çıkıp Selçuk’a dönüş yolundaki çöp şiş restoranları ilk tercihiniz olsun.


Benzer Yazılar:
Efes Antik Kenti
Meryem Ana Evi
Yedi Uyurlar Mağarası

Cumartesi, Ağustos 26, 2017

FİNCAPLI (SİNCAPLI) KAMP

FİNCAPLI (SİNCAPLI) KAMP
Kampın adı böyle ne kadar sevimli değil mi? Fincaplı Kamp :) Biz fincap diyoruz ama arzu ederseniz siz sincap diyebilirsiniz tabi :)) Bazı kelimelerin fonetiği ebeveyn kulağına küçük çocukların dil gelişimlerini tamamlayıncaya kadar yarım telaffuz ettikleri halleriyle bir başka güzel geliyor. Adeta yetişkin dünyasından renkli çocuk dünyasına açılan minik kapılar görevini görüyor, dünyayı sevimleştiriyor. Her kampımız bizim için özel bir kamp ama bu kamp adından dolayı daha bir özel, aramızda gizli bir iletişim, söz birliği gibi: Fincaplı Kamp.
Çeşitli kamp&karavan alanlarının bize hitap edip edemeyeceğini tartarten elimizin altındaki bütün enstrümanları kullanmayı tercih ediyoruz. Bunun için gidenlerin yüzyüze sohbetteki tecrübeleri kadar tanıtım web sayfaları, kampçılık grupları, ios ve android tabanlı aplikasyonlar ve gezginlerin sosyal medya hesapları da oldukça yol gösterici oluyor. Fincaplı Kamp’a da yine temel bir dizi seçme-eleme kriteriyle (aile kampı, temizlik, ulaşım gibi) ulaştık. Ancak bu sefer farklı öncelik sırası yaşadık: Fincaplar :) Kamp alanında neredeyse evcilleşmiş gibi sincapların dolaştığını görünce mutlaka gitmeliyiz dedik. Gidince de gördük, evet sincaplar her yerdiydiler, ellerimizle besledik :) Hatta bir tek sincaplar değil, birçok köpek de kampsever sahibi ile kamp yapıyordu. Minik tüylü arkadaşlarımızı da bol bol severek kampın tadını çıkardık.

Fincaplı Kamp’ın kampın gerçek adı HIPO KAMP (Eski adıyla Denizatı Kamp). İzmir’in mavi bayraklı koylarından biri olan Gümüldür sahiline açılan kamp oldukça geniş bir alanda hizmet veriyor. Bu alanda birbiri ile dirsek teması halince üç işletme içiçe bulunuyor: Denizatı Tatil Köyü , Monkey Park ve Hipo Kamp.  Girişte sizi yıllanmış palmiye ve çam ağaçları karşılıyor. Sağ tarafta resepsiyona uğrayarak kamp kaydınızı yaptırıyorsunuz. Kamp müdürü (Levent Bey) size kampçılık türünüze göre (çadır veya karavan, kısa süreli veya sezonluk gibi) en uygun yerleri gösteriyor. Güneş altında kalmamayı hesap ederek, çadır ve karavan önlerinde oluşturulan görünmez patikaları engellemeyecek, komşunuzun hareket alanını kısıtlamayacak, anten ve elektrik bağlantılarını zorlamayacak yerlere yerleşebilirsiniz. Kampın bu kadar geniş bir alana yayılması ve buna bağlı kalabalık katılımcı profiline sahip olması nedeniyle mümkün olan en iyi düzeyde idare edildiğini söyleyebiliriz. Bazı kurallar bazı kampçıları sıkıyor deniyor, haklı olabilirler. Hatta kurallara daha da sıkı uyum sağlanmasına dikkat edilirse iddialı bir kamp olarak anılabilir. Zira bu haliyle bile günübirlikçi, geçerken uğradımcı ya da kontrolsüz maceraperestlerin uzak durduğu ve kendine müdavimler edinmiş bir kamp olarak anılıyor. Biz bile bir kamp alanından o kadar memnun kaldık ki, bir sonraki sezon için yeni yer keşfetme duygusu ile konfor duygusu arasında hâlâ seçim yapamıyoruz.
Kamp alanında elektrik, aydınlatma, anten bağlantısı, mini bakkal (her sabah taze ekmek, boyoz (poğaça), gevrek (simit) geliyor. Pratik yiyecekler –süt, yumurta, yoğurt, makarna gibi- ve içecekler bulunuyor), giyinme-soyunma kabinleri, sahilden çıkınca kullanmaya hazır hızlı duşlar, güneş panelli ısıtmaya sahip banyolar, tuvaletler (banyo ve tuvaletler sabah ve akşam temizlik görevlilerince sürekli temizleniyor. Her lavaboda köpük sabun bulunuyor. Tuvalet kâğıdı veya kâğıt havlunuzu yanınızda taşıyorsunuz. Tabi ortam temizliğini devam ettirmek size kalıyor. Yani nasıl olsa temizleniyor diye başkalarının da hakkı olan mekânları kirletmek artık kişinin kendisiyle ilgili bir durum. Evinizde öyle değilsiniz değil mi?), bulaşık yıkama tezgâhı, çamaşır yıkama tezgâhı, ada tezgâhlı mutfak (otomatik aydınlatmalı mutfakta birçok ocak ve ayrıca fırın da var)  bulunuyor. Kamp alanı oldukça merkezi bir bölgede kalıyor, mahrum bölge sıkıntısı hiç yok. Kamp ana girişindeki anayoldan sağ veya sol güzergâhtan (hatta yürüyerek veya bisikletle bile) birçok markete, simit fırınına, pasta fırınına, pastaneye, pideciye ulaşabiliyorsunuz. Hatta gitmeden ayağınıza gelenler de var :) kamp alanına sabah erken saatlerde seyyar simitçi geldiği gibi sahile de gün içinde süt mısırcı, helvacı, midye dolmacı vb geliyor. İçme suyu ihtiyacınız da her akşamüstü kamp alanına gelen damacana su satan araç ile sağlanıyor. Yiyeceklerinizi saklamak için ortak alanlarda konumlandırılan buzdolapları var. Biz bu konuda bu kadar büyük bir kamp alanında dolapiçi eşyalarımızın yer değiştirilmesinden hoşlanmayacağımız için kendimize ikinci el buzdolabı satın aldık ve kamp dönüşü yine sattık.
Kampın sahile açılan kapısında sizi deniz kenarına henüz gelmeden kum üzerinde beton masalar ve beton banklar karşılıyor. Burası akşam saati binbir renk cümbüşü oluyor. Kimi masada eğlenen gençler, kimi masada gitar çalan romantikler, kimi masada bir araya gelen çocuklar, kimi masada aileler… Her biri bambaşka… Ağaçlık alanda yangın riskine karşı masaların olduğu bu alanda kömürlü mangalınızı yakmanıza izin veriliyor. Biraz daha ileride şezlonglar ve güneşlikler bulunuyor, sayısı kısıtlı, elbette kişi sayı fazla olduğu için artık kimin kısmetineyse.

Kamp alanının mahrum bölgede kalmadığını ana girişten birçok yere ulaşılabildiğini söylemiştim. Aynı şekilde sahilden yürüyerek de merkezi park alanına ulaşabilirsiniz. Park alanında yürüyüş yapabileceğiniz, bisiklete binebileceğiniz, ginger kullanabileceğiniz bir güzergah mevcut. Çocukların eğlenceli vakit geçirmelerini sağlamak için trambolin, jetonlu oyuncaklar ve langırt gibi oyun aletlerinin olduğu bir alan ve hem çim alanda minderli hem de bahçe mobilyalı bir kafe de var. Kamp alanından gece el veya kafa feneri ile Gençlik Parkına gidebileceğiniz gibi gündüz de bu koyda denize girmeyi tercih edebilirsiniz.
Fincaplı Kamp (Hipo Kamp), gelmeden edindiğimiz bilgilere göre kendine müdavimler yaratan, yıllar yılı karavanlarıyla veya sezonluk çadırlarıyla aynı yeri kullanan, birçok seveni olan bir kamp alanıymış; ki bizim bir haftalık kampçılık maceramız onların yanında çok kısa olsa da biz de aynı fikirdeyiz. Müdavimler bulundukları yeri o kadar sevip benimsemişler ki her biri (ister karavan olsun ister çadır olsun) çevre düzenlemesi yapmış. Kimi atıl cam şişelerden denizci konsepti yapmış, kimi beyaz hamağını dekoratif asıp fotoğraflarını mandallamış, kimi kumlardan kolayca temizlenmek için çim halı kullanarak mini bahçe yapmış, kimi rengârenk gece lambaları ile girişini süslemiş… O kadar güzel uygulamalar vardı ki; yer sahiplerinin ruhlarını içimizde hissettik. Ve çok şanslıydık, komşumuz 25 senelik tecrübeli bir kamp müdavimi olan Şayeste Teyzeydi. Her kamp maceramızın klasiği, çadırımızı afallayıp bir süre kuramama ve en sonunda bitap düşüp kurmayı bırakmayı yine yaşadık. İşte tam da bu noktada bunu fark eden Şayeşte Teyzenin muhteşem komşuluğu başladı. Sıcaktan bunalan bizlere önce soğuk su ardından tazecik demlenmiş sıcak çay ikramı bizi mutlu etti. En minnet duyduğumuz ikramı ise yolculuktan yorulan, uykusu gelen ama her şeye el atmaya çalışan, bazen de bizim uyarılarımıza maruz kalıp canı sıkılan minik Bade ile ilgilenmesiydi. Naif ses tonu, düzgün Türkçesi ve maşallah hiç eksilemeyen güleryüzü ile Şayeste Teyze, kampta hafta içi yalnız kalırken hafta sonu ona İzmir şehir içinden gelen çocukları ve torunları eşlik ediyormuş. Seneye yine burada olursak umarım Şayeste Teyze ile yine beraber oluruz.

Doğa bizi bekle, yeni deneyimler için yeni kamp maceralarına hazırlanıyoruz!
Diğer yazıları okumayı unutmayın:
Monkey Park’ta Macera Parkuru
Fincaplı Kampta Közlenmiş Domates İçinde Menemen
Şirince
Nesin Felsefe ve Matematik Köyü
Efes Antik Kenti
Yedi Uyurlar Mağarası
Meryem Ana Evi
Teos Antik Kenti