Cuma, Şubat 16, 2007

seradaki hiyar

Tukenmek uzere su kisacik an,
yakinda yok olacak.
Ve ister altindan yapilmis,
isterse aciyla yuklu olsun,
birkez daha ayni kilikla,
karsina cikmayacak...
sevgilerimle...
aylardan subat, subat olmasini da; hic kis sogugu yok... bu senede pek olmadi gibi birsey aslinda... birkac tadimlik soguk gun, bol ayaz, az kar, az yagmur... o kadar... mevsim basinda gardolabimizi degistirip kisliklari one aldik, ama cok da fazla giyemedik sanki...

mart kapidan baktiracak mi, kazma kurek yaktiracak mi bilmiyorum, bakalim, gorelim... karsidan goz kirpsa bile bahara yaklasiyoruz... bu haftaici dolabimi soyle bir elden gecirmeyi dusundum... kisliklari azaltmali... fazla yer kapliyorlar... yazliklar daha guzel... baharlik olanlarda tercih sebebi... daha bir inceler, daha bir tiril tiriller, daha bir rahatlar, daha bir renkliler, daha bir kullanislilar... kisliklarda guzeller ama kabalar, nispeten daha renksizler, fazla yer kapliyorlar, fazla agirlar... bahari ve yazi degerlendirmek gerekli... havanindan hafiften kistan bahara cevirmeye basladigi mevsim normallerinin uzerindeki sicakliktan ve bilumum bos zamandan faydalanarak yeni bir gardolap duzenlemesine el atalim!

kazaklar bir kenara... polarlar bir kenara... kutba ne gerek var ki zaten!!! havalar ne kadar soguk olursa olsun, bizim aramiz sicak olsun! dolabi bir elden gecirmeli! hem de fazla vakit kaybetmeden... gun isigindan faydalanarak... malum geceler kisaliyor, gunduzler uzuyor... kacirmayalim bu firsati...

bir kazagim vardi... pek severdim onu... hani giyince de bana yakisiyor diye dusunurdum... aslinda aynaya bakinca gercekten de yakisiyordu... ikinci eldi... ama ben yine de onu cok seviyordum, giyilmekten pek eskidigini dusunmuyordum.... uc-bes giydim, cikardim ama uzunca bir sure de gardolabimda durdu... isitiyordu... hos, havali bir kazakti... kirlendiginde ozenle yikiyor, ozenle kurutuyordum... biraz buyuktu bana... XXL... extra large... zaman zaman icine gomlek giyerek kazagin dokumlulugunu almaya calisiyordum... sanirim bu buyuklugunden dolayi dolabimda fazla yer kapliyordu...

bir baska kis, yeni bir kazak almistim... daha sweat tarzindaydi... hani al ustune cik... muthis pratik bunlar! yuruyuse mi cikacaksin, al ustune; hafiften serinledi mi hava, al ustune; spor mu olmak istiyorsun, al ustune; cool mu olmak istiyorsun teenageler gibi, al ustune, hayati haraketli mi hissetmek istiyorsun, al ustune... herseyle uyum sagliyor swaet tarzi kazaklar... jean ile, kadife pantalon ile, kanvas ile... o yuzden uzunca sure vazgecemedim bu kazagimdan da... bol kesimli olunca bunlar, sizi fazla siskin gosteriyorlar ya; bende sismis sismis olmamak icin small aldim... haliyle giyerken cikarirken zorlaniyordum... uc-bes giyisten sonra, fazla zorlama oldu ki dikislerinden sokulmeye basladi bu kazagim... ben 1-2 igne-iplik destegiyle tutturmaya calistim sokukleri ama baktim ki terzi gibi olucam cikicam bu kazagi giymeye devam edersem... yine de durdu dolabimda...

bu sene bu kis mevsimimiz malumunuz uzere fazla soguk gecmedi... hatta olayi astilar; kuresel isinma dediler, kuraklik dediler, aklimizi basimizdan aldilar... ben de alisversi yapmadim oyle kalin kalin kislik...

hirkalarim vardi, bu kis onlari kullandim... bir sefer cizgili gomlekle, bir baska sefer beyaz gomlekle, bir diger diger diger bir gomlekle... boylesi cok iyi oldu... eger hirka fazla gelirse, gomlegimle kaldim; gomlegim usuturse hirkamla isindim...

simdi baharda geliyor... dolaba bir el atmak gerekli!

XXL large kazagimi ucuncu el olarak bedenine daha bir oturacak biri almisti... elden ele dolasiyordu... dolabim da boslugu uzun bir sure farkedilmisti, ama o kabalik o fazlalik o gereksizlik gitmis, yer acilmisti... Sweat kazagimi da kaldirmistim kutuya, o kutuyu da diger giymeyecegim giysilerimle birlikte kapinin disina cikarmistim, muhtemelen biri degerlendirmistir onu da...

Simdi sirada giymeyecegim diger kiyafetlerimi ayirmak var... haftaortasi basladim aslinda soyle bir goz atamaya... gerci kalin kazaklar gibi agirlik yaratmiyor uzerimde ama, yine de baharlik duzenlemelere girisme zamani... sanki gozumun icine baka baka diyor bana “aynada gormuyor musun kendini, oluyor muyum ben sana, uyuyor muyum ben sana, renk olarak tutuyor muyuz birbirimizi, ne bu israr”...

Bir-ikide atkim vardi... Boynuma alinca seviyordum onlari, sicacik yapiyorlardi siki siki simsiki sariyorlardi... ama kazin ayagi oyle degilmis, aslinda beni boguklarini anladim... daha fular tarzinda birseyler daha uyacak baharlik ince kiyafetlerime... hem renkleri de acmiyordu beni... cikardim... kutuya koydum...

Bir tane brosum vardi... kucuk birseydi... hos oluyordu onu takinca... ama farkettim ki, benim onu ceketimin yakasinda goz onunde bulundurmam, goz onunde olanin kendisi oldugunu dusundurmus beni ezmis, gecmis... ignesi de kirilmisti zaten... her ne kadar ceket ile cok guzel duruyor olsa da ignesi kalbime batiyordu artik... onu da kutuya koydum...

Bir tane de saatim vardi... cogu zaman saat kullanmama regmen bilegimin hareketini kisitladigini dusundugumden, uzunca bir sure bu saatimi her disari cikisimda bilegime takmistim... ama bununda klipsi yalama yapmis olmali ki, ne acildigi ne kapandigi belli oluyordu... bir suredir kullanmamistim ama tamirciye de gitmesine gerek yoktu, onu da kutuya koydum...

Birkac eski tokamda ayni kaderi paylasti... derler ya kafana tokadan baska birsey takmayacaksin! diye... mumkunse saclarini salacaksin, tokanin onlari engellemesine izin vermeyecksin... parlayacak saclarin, dalgalanacak ruzgarda, sevdiginin parmaklari dolasacak... onlar da kutuya...

Cekmecelerimi de elden gecirdim... Kenarda, kuytuda, kosede birsey kalmasin... Yazmayan tukenmez kalemler, hicbir zaman kullanilmayacak bircok not defteri, saga-sola tikistirilmis dergiler, ayagi kirilip kalmis cerceveler... Hepsi kutuya...

Kutu da kapinin disina...

Hani derler ya, kapiciya veya ne menem bir espridir anlamam kapicinin kizina falan; ama ben oyle yapmayacagim... kutunun ici cok dolu... bir kisinin faydalanmasi haksizlik olur... hem zaten ruhlari ahlaktan ve insanliktan nasibini almamis alicilari ben istemesem de iclerindeki kanser yapici rekabet duygusu bir araya getirecek... istedikleri gibi paylasabilirler... muhtemelen en once seni alacaklar... en uste koydum cunku... kolay gorunesin diye...

seradaki hiyar da ne, okuyorum okuyorum anlamiyorum diyorsan... dolabi, cekmeceleri, odayi toplamak, kutu bulmak, icine doldurmak herseyi ve hepsini, surukleye surukleye kapinin onune cikarmak kolay olmadi... yordu... yoruldum... neskafe yaptim kendime dinlenmek icin... CDmi de koydum, fonda beklenilenin aksine cok da romatik birseyler yok:) Sozlerinde seni buldugum sarki var... Mirkelam’in sarkisi var “Asuman” Sozleri de soz yani:) “iste bu kapi iste bu da sapi, daha nasil olur ki askin ispati... yuzume bakmadin, farketmedin bile, uzuldum cok, coktum ama derler ya kivril fakat kirilma... Ne kaddar ayip! ne yaptin asuman, kalbimi kirdin... Ne kadddaaar ayip! yapma asuman, kalbimi kiridin.... iste bu kapi iste bu da sapi, daha nasil olur ki askin ispati...”

... elime de gazetemi aldim... okumaya basladim... karikaturu gordum...

“- Ruh halim havaya gore degisir benim, kisin hep depresif olurum,
- Bu sene kis olmadi ama, hava hep sicak, hep gunesli, kendini iyi hissediyorsundur,
- Hayir domates gibi hissediyorum kendimi, kisin serada yetisen domates gibi, hiyar gibi, patlican gibi, tatsiz...”


 

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder