Cuma, Mart 30, 2018

BOĞATEPE KÖYÜ – ZAVOD KÖYÜ – ZAVOT KÖYÜ - GRAVYER KÖYÜ

BOĞATEPE KÖYÜ – ZAVOD KÖYÜ – ZAVOT KÖYÜ - GRAVYER KÖYÜ
Doğu Ekspresi (üzerini tıklayın) tren yolculuğumuzun bizi götürdüğü en güzel rotalardan biriydi: Boğatepe Köyü. Doğu Anadolu bölgesinde yer alan Kars ilinin kuzeybatı yönünde kalan Boğatepe Köyü, il merkezine yaklaşık 50 kilometre uzaklıkta ve yaklaşık 2000 metre rakımlı son zamanlarda adı sık anılan bir köy. Bizlerin bugünlerde Boğatepe olarak adlandırdığı köy, eski adıyla yerel halk tarafından Zavod Köyü/Büyük Zavod Köyü olarak biliniyor.
Köyün bölgedeki diğer köylere göre daha çok tanınmasının sebebi farklı tarihine dayanıyor. Kırım Savaşı’nda yenilgiye uğrayan Rus Çarlığı’nın yeniden Osmanlı İmparatorluğu ile girdiği ve 93 Harbi olarak bilinen -dönemin mali işlerinde geçerli olan rumi takvime göre 1293 yılında (hicri takvime göre ise 1877 yılında) başlayan - Osmanlı-Rus Savaşı bitiminde Osmanlılar toprak kaybederek Kars ili civarı Rusların yönetimine girmiş. Bu dönemde Rus Ortodoks Kilisesi'nden ayrılmış bir mezhep olan rus köylüsü Malakanlar, Rusya Çarlığı ile yaşadıkları ayrışma/sürgün neticesinde bu bölgeye yerleşmişler. Bölge coğrafyasının hayvancılığa uygun olması vesilesiyle malakanlar burada kendi içlerinde kapalı bir topluluk olarak hayvancılığa başlamışlar. Aynı zaman dilimi içinde de Kars-Tiflis yolculuk ve posta yolunu kullanan bir grup İsviçreli, bölgenin coğrafyasını kendi memleketleri/Alp Dağlarına benzettikleri için onlarda da bu bölgeye yerleşmişler. Ve bölgede herkes kendi bildiği işi yaparak bir tür simbiyotik yaşam kurulmuş,  İsveçliler köyde mandıralar kurarak malakanların hayvancılıktan elde ettikleri sütleri gravyer peyniri yapmak için kullanmışlar. 
Boğatepe Köyü’nün eski adının Zavod Köyü olmasının kelime kökeni de mandıra demek olan zavod kelimesine dayanıyor, zaten malakanların kelime kökeni de rusça süt anlamına gelen moloko kelimesinden gelmekteymiş. Gel zaman git zaman derken tarihin değişmesiyle birlikte 1918 yılında Kars yeniden Türk topraklarına katılmış ve malakanlar 1926lı yıllarda kendi memleketlerine dönmeye başlamışlar, gidenlerin yerine Tiflis taraflarından Karapapak Türkleri gelmeye başlamış ve peynir üretime onlar devam etmişler. 
1936 yılında da köyün adı Boğatepe Köyü olarak değiştirilmiş. 2005 yılında Birleşmiş Milletler fonu ile köy içinde eski bir mandıra derlenerek vakti zamanın gravyer ve kaşar peyniri üretiminde kullanılan araç ve gereçlerin sergilendiği Zavot Eko Müzesi haline getirilmiş. 
Böylesine iç içe geçmiş bir tarihle diğer köylerden ayrılan Boğatepe Köyü’nün kaderi, Doğu Ekspresi’nin popüler hale gelmesiyle parıldayarak yeniden gündeme gelmeye başlamış.
Yola çıkmadan önce oluşturduğumuz rotamızda kahvaltının dillere destan olduğunu öğrendiğimiz gravyer köyüne ulaşımı, araç kiralayarak gerçekleştirdik. Konaklama yaptığımız Kars merkezden sabah erken saatte yola çıktığımızda gökyüzünde yağmur bulutları vardı. Henüz yağmur başlama bile Çıldır Gölü’nde olduğu gibi yağmura yakalanacağımızı düşündük. 50 km.lik yolun ortasına gelmeye başladığımızda rakımın yükselmesiyle birlikte hava durumu değişmeye başladı. Yağmur derken hava sertleşti ve kar taneleri bulutların arasından düşmeye başladı. Biraz daha ilerleyelim hadi biraz daha derken kısa süre içinde yollar ve yolların kenarındaki tarlalar kar içinde kaldı. 
Sisin de arttığı yolda biran Boğatepe Köyü’ne ulaşamayacağımızı veya nasıl ulaşacağımızı düşünmeye başladık. Mesafe olarak navigasyon yolun ortasında olduğumuzu gösterdiğinden ne geri dönmeye gönlümüz razıydı ne de bilmediğimiz yolda ilerlemeye emin olabiliyorduk. Üstüne üstlük telefonla defalarca görüştüğümüz ev sahibin telkinlerine rağmen bahsedilen yol ayrımını görememek ilerleme konusunda hevesimizi kursağımızda bırakıyordu. Ama azmettik ve o karlı yolu hiçbir trafik sıkıntısı yaşamadan aşabildik ve köy içinde ev sahibimiz ile buluşabildik.
Burada kahvaltıya gelceğiniz zaman önceden köylüler ile iletişime geçiyorsunuz ve sıraya koydukları bir düzen içinde evlerine misafir olarak kahvaltıya gidiyorsunuz. Telefonlaşmaz iseniz ev de yok, kahvaltı da :) Yani bizim Bursa’daki Cumalıkızık köyü gibi bir durum yok. Biz de rezervasyonumuza sadık kalarak muhteşem bir Boğatepe köy kahvaltısına ulaşabilme keyfini yaşıyoruz. Kahvaltı ile ilgili edebileceğim gerçekten birkaç kelime var ve o birkaç kelime yaptığımız 27 saatlik tren yolculuğunun en taçlandırılmış keyfini çok rahat kapsıyor. 
Kahvaltı soframıza konulan her bir ikram muhteşemdi, muh-te-şem. İnanılmaz lezzetliydiler. Ve gerçekten böyle bir ev sahipliği çok nadir görülür. Tekrardan ve tekrardan kendilerine çok teşekkür ediyorum ve can-ı gönülden sevgilerimi selamlarımı gönderiyorum. Bir anda soğuyan hava ve telaşeli yoldan sonra sokak başında evin beyi Hüseyin bey (Hüseyin HASKARABAĞ) bizi karşıladı. Evin hanımı Sevim Hanım, biz gelene kadar kuzinenin üstünde sabah sağdıkları sütü kaynatmaya başlamış, yumurtaları haşlamış, çayı demlemiş, içinde patatesleri közlemeye başlamış, hamur işlerini pişirmiş, sofrayı köylerine özgü peynirler ve kendilerinin yaptıkları reçeller ve yine köyle özgü doğal bal ile donatmış; malakan peyniri, göbek peyniri, kars kaşarı, tereyağ, kaymak, bal, el reçeli, umaç helvası, mafiş, kete, feselli, köy ekmeği, taze süt, taze yumurta, köz patates Yolda geciktiğimiz için evin büyük annesi -Hüseyin beyin annesi- kahvaltısını yaparak yan odaya televizyon karşısına geçmiş. Biz içeri girip kuzine sıcaklığında ısınıp hep beraber sofraya oturduk. Ne güzel bir kahvaltı sohbetidir o yaptığımız, ne güzel bir misafirperverliktir, nasıl bir güleryüzdür. Hiç unutamayız kilometrelerce öteden artık bizler. Bize ne değerli bilgiler anlattılar köylerine ait, yaptıkları işlere ait, ailelerine ait. Nasıl sakin ve nasıl iç huzuru yüksek kişiler, bir bilseniz, bir tanısanız, ah bir kahvaltı yapsanız onlarla.
Sadece kahvaltı mı? Hüseyin bey ağıllarının kapılarını Sevim hanım fırınlarının olduğu hamur işlerini yaptıkları avlunun diğer tarafındaki mutfaklarının kapılarını bize açtılar. Evlerinin hemen yanındaki tek derslikli köy okulunu ziyaret etmemize vesile oldular. Hani çoğunlukla bizlerin büyüklerimizden dinlediği veya televizyonlarda kâh eski filmlerden kâh yerel belgesellerden gördüğümüz tek sınıf içinde farklı yaş gruplarının olduğu köy okulu ve köy öğretmeni.  O öğretmen sınıftaki sobaya odun atarken hem sınıfın içi ısınıyor hem de yürekler. Kızçemi sınıfa misafir öğrenci olarak kabul ettiğinde yavrukuş tabi ki çok şaşırdı. Çünkü gördüğü, bildiği, düşündüğü, sandığı öğrencilikten çok farklı bir ortamdaydı. Sıralardaki her bir öğrencinin bana göre gözlerinin içi ışıl ışıl parlıyordu. Ve sınıfın cam tarafına doğru olan küçük yaş grubu için yapılan etkinlikler o taraftaki duvarlara asılmıştı, ve bizlerin de buradaki okullarımızdaki yaptığımız etkinliklerdendi. Öğretmen ile konuşup bizler de bunları yapıyoruz dediğim de; ben de internetten bakıyorum ve buradaki çocukların oradaki çocuklar gibi olması için elimden geleni yapıyorum dedi. Gel de gözlerin dolmasın şimdi! Gel de senden yaşça küçük o öğretmenin elini öpme! Gel de o yavruları kucaklama! Gel de o yavruların ana-balarını tebrik etme!
Not: İnternetten Boğatepe İlkokulunun tadilat öyküsünü bulup okuyun derim. 
Boğatape, çok güzel bir duraktın bizim fiziksel ve ruhsal dünyamızda, kal sağlıcakla!

(Not: Bu yolculuğa çıkmamız için beni postlarıyla yüreklendiren Oyun Kampta ailesine kalpten teşekkürler. İg: https://instagram.com/oyunkampta . Severek ilgiyle takip ediyoruz, yeni ilhamlar için ve bir gün takvimlerimiz uyarsa onların programlarına katılmak için.Profillerini takip edin, mutlu olacağınız bir platform)

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder