Asla
unutulmayacak bir kadın artık Kız Kulesi...
Kız
Kulesi*, İstanbul’un Anadolu yakasında, Karadeniz ile Marmara Denizi’nin
birleştiği yer olan İstanbul Boğazı'nın güneyindeki Marmara Denizi'ne
yakın kısmında, Üsküdar ilçesinin Salacak semtinin 150-200 m açıklarında
yer alan küçük adacık üzerinde İstanbul'a anlam veren tarihi yapıdır. Dünyaca
ünlü bir mekândır. Avrupalı tarihçiler buraya Leander Kulesi (Tour de
Leandros) derler. Geçmişte gözetleme kulesi, deniz feneri olarak kullanılan
kulenin Salacak'a gizli bir dehlizle bağlantısı olduğu söylenir.
*
İstanbullu bir Rum olan araştırmacı Evripidis’in anlattığına göre kulenin
tarihçesi şu şekildedir:
Kızkulesi’nin
üzerinde yer aldığı kayalıktan ilk kez M.Ö. 410’da söz edilir. Bu tarihte
Atinalı komutan Alkibiades, Boğaz’a girip çıkan gemileri denetlemek ve vergi
almak amacıyla bu küçük ada üzerine bir kule inşa ettirir. Sarayburnu'nun
bulunduğu yerden, kulenin bulunduğu adaya zincir gerilir ve kule böylece
Boğaz’ın giriş ve çıkışlarını kontrol eden bir gümrük istasyonu halini alır.
Bundan yıllar sonra yani M.Ö. 341’de Yunan Komutan Chares, kulenin bulunduğu
adacığa eşi için, mermer sütunlar üzerine bir anıt mezar yaptırır.
M.S.
1110’lara gelindiğinde ise bu küçük adacığın üzerindeki ilk belirgin yapı
(kule), İmparator Manuel Comnenos tarafından inşa ettirilir. 1143 – 1178
yılları arasında hükümdarlık süren İmparator Manuel, şehrin savunmasına yardım
için iki tane kule yaptırmıştır. Bunlardan birini Mangana Manastırı yakınına
(Topkapı Sarayı’nın sahili) diğerini ise Kızkulesi’nin bulunduğu yere inşa
ettiren İmparator Manuel, hem düşman gemilerini Boğaz’a sokmamak, hem de
ticaret gemilerinin gümrük vergisi vermeden geçişine engel olmak için, iki kule
arasına zincir bağlatmıştır.
Daha
önceleri zaman zaman harap olan ve yeniden onarılan Kızkulesi, İstanbul’un
fethi sırasında Venedikliler tarafından üs olarak kullanılır. Fatih Sultan
Mehmet İstanbul’u kuşattığı sırada Bizans’a yardım etmek için Venedik’ten
Gabriel Treviziano komutasında gelen bir filo burada üslenmiştir.
Fetihten
sonra Fatih Sultan Mehmet bu küçük kaleyi yıktırır ve yerine taştan, etrafı
mazgallarla çevrili küçük bir kalecik yaptırır ve buraya toplar yerleştirir.
Kaleye konulan bu toplar, liman içindeki gemiler için etkili bir silah olmuştur.
Ancak kule, Osmanlı döneminde savunma kalesi olmaktan çok bir gösteri platformu
olarak kullanılmış ve Mehterler burada top atışları ile birlikte nevbet (bir
çeşit İstiklal Marşı) okumuşlardır. Bugün gördüğümüz kulenin temelleri ve
alt katın önemli kısımları Fatih devri yapısıdır. Osmanlı dönemi boyunca
Kızkulesi’nin onarılarak ya da yer yer yeniden yapılarak yaşatıldığı
bilinmektedir. 1510 yılında meydana gelen ve “küçük kıyamet” olarak anılan
depremde İstanbul’daki pek çok yapı gibi Kızkulesi de büyük hasar görmüş,
kulenin onarımı Yavuz Sultan Selim döneminde gerçekleştirilmiştir. Çevresinin
sığ olması sebebiyle 17. asırdan sonra kuleye bir de fener konulmuştur. Bu
tarihten itibaren kule, artık bir kale değil bir deniz feneri olarak hizmet
vermeye başlamıştır. Kuledeki toplar da bu dönemde artık korunma için değil,
merasimlerde selamlama için atılıyordu. Kanuni Sultan Süleyman’ın ölümünden
sonra tahta geçmek için İstanbul’a gelen Şehzade Selim, Üsküdar’dan geçerken,
Kızkulesi’nden atılan toplarla selamlanmıştır. Bundan sonra uzun süre tahta
geçen her Padişah için bu selamlama yapılarak, Padişah’ın tahta geçişi top
atışları ile halka duyurulmuştur. 1719 yılında fenerde yağ kandilinin rüzgâr
etkisiyle etrafı tutuşturmasından dolayı çıkan yangın ile iç kısmı tamamen
ahşap olan kule yanmış, 1725 yılında şehrin Baş Mimarı Nevşehirli Damat İbrahim
Paşa tarafından kapsamlı bir onarımdan geçirilmiştir. Bu onarım sonrası kule,
kurşun kubbeli ve fener bölümü de kagir ve camlı olarak restore edilmiştir.
Ardından 1731 yılında kulenin feneri ile top mazgalları ve diğer yerleri
yeniden onarımdan geçmiştir. Kızkulesi, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş
devrine girmesi ile tekrar savunma kalesi olarak kullanılmaya başlar. Daha önce
eğlenceler ve kutlamalar için yapılan top atışları, bu dönemde artık savunma
amaçlı yapılır. Kule, 1830-1831'de ise, kolera salgınının şehre yayılmaması
için karantina hastanesine dönüşür. Daha sonra 1836- 1837'de görülen ve 20-30
bin kişinin öldüğü veba salgını sırasında hastaların bir kısmı burada kurulan
hastanede tecrit edilmiştir. Kızkulesi’nde tesis edilen bu hastanede uygulanan
karantina ile salgının yayılması önlenmiştir. Kızkulesi’nin Osmanlı dönemindeki
son büyük onarımı II. Mahmud döneminde yapılmıştır. Kule’nin bugünkü şeklini
veren 1832-33 yılındaki tadilat sonrasında, ünlü hattat Rakım'ın yazısı ile
Kızkulesi’nin kapısının üzerindeki mermere Sultan II. Mahmut'un tuğrasını
taşıyan bir kitabe yerleştirilir. Osmanlı-barok mimari tarzında yapılan bu
restorasyonda, kuleye dilimli kubbe ve kubbe üzerinden yükselen bayrak direği
ilave edilir. 1857 yılında bir Fransız şirketi tarafından Kuleye yeni bir fener
yaptırılır.
İkinci
dünya savaşı döneminde Kızkulesi’nde yenileme çalışması yapılır. Kulenin
çürüyen ahşap kısımları tamir edilir ve bazı bölümleri yıkılarak betonarmeye
çevrilir. 1943’de yeniden büyük bir onarım geçiren kulenin çevresine büyük
kayalar yerleştirilerek denize kayması önlenmiştir. Bu arada kulenin oturduğu
kayanın etrafındaki rıhtımdaki ambar ve gaz depoları kaldırılmıştır. Yapının
dış duvarları korunarak içi betonarme olarak yenilenmiştir. Kızkulesi, 1959
yılında Askeriye'ye devredilmiş ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı,
Boğazın deniz ve hava trafiğinin denetlenmesini sağlayan bir radar istasyonu
olarak kullanılmıştır. “ Deniz Kuvvetleri Tesisi Mayın Gözetleme ve Radar
İstasyonu” olan binadaki sarnıç, 1965’de yapılan tadilatlar sırasında üzeri
beton dökülerek kapatılmıştır. 1983 yılından sonra kule, Denizcilik
İşletmeleri'ne bırakılmış ve 1992 yılına kadar ara istasyon olarak
kullanılmıştır.
Günümüzde
ise Kızkulesi – Maiden’s Tower ismi ile bütünleşmiştir. 1995 yılında
Kızkulesi’nin restorasyon süreci başlar. Binlerce yıllık gizemli bir tarihe
sahip bu özel mekan, kendine özgü kimliğine ve geleneksel mimarisine bağlı
kalarak tamamlanan restorasyon çalışması sonrasında 2000 yılında kapılarını
ziyarete açar. Bugün gündüzleri cafe-restaurant, akşamları ise özel restaurant
olarak yerli ve yabancı ziyaretçilerine hizmet veren Kızkulesi, düğün,
toplantı, lansman, iş yemeği gibi pek çok özel davet ve organizasyona da ev
sahipliği yapmaktadır. (http://www.kizkulesi.com.tr, http://www.ibb.gov.tr, http://www.sanattarihi.net)
Üsküdar'ın
incisi haline gelen kule, 360 derece kesintisiz İstanbul manzarası keyfi yaşatan,
uzaktan sevilmesi gereken, her zaman gizemli ve romantik bulunan bir yer olarak
bilinir. Bu tarihi yapının tam olarak ne için kim tarafından yapıldığı
bilinmemekle birlikte hakkında herkesin farklı bildiği ve kitaplara, şiirlere,
filmlere konu olan pek çok rivayet** bulunmaktadır. İlk kuruluş amacının
tapınak olduğu rivayetine karşın en kabul göreni ise “eski zamanlarda yaşayan
bir kralın kızının 18 yaşında öleceğini büyücüden öğrenip, kızını korumak için
bu kuleyi yaptırdığı ama kızın kuleye taşınan elma sepetinden çıkan bir yılan
tarafından öldürüldüğü” efsanesidir. Kız
Kulesi, bir babanın kızını korumak için verdiği çabanın sonucu ortaya çıkan
eser…
**
Kulenin geçmişinin m.ö. 411’e kadar indiği görülür. O tarihten günümüze kadar
gelen efsaneler şunlardır:
1- Antik çağ’da mitolojik bir hikâyeye göre tanrı Okeanos’un oğlu İnakhos’un
kızı olan İo, bir inek kılığında karnında Zeus’un çocuğunu taşırken bir
yolculuğa çıkar. Kuzguncuk’tan başladığı yolculuğu sırasında Damialis adı
verilen bu kayalıkta dinlenir. Sonra karşı kıyıdaki Byzantion’a geçer. Bu
efsaneye dayanarak, kayalık “damalis (dana yavrusu) ve arcla (küçük kale )” adını alır.
2- Leandros Efsanesi’ne göre Afrodit Tapınağı’nın rahibelerinden olan Hero ile Leandros
bir tören sırasında tanışıp birbirlerini aşık olurlar. Evlenmesi yasak olan Hero,
Leandros’dan ayrılmak zorunda kalır ve Kız Kulesi’ne kapatılır. Hero her gece
bir fener yakarak, karşı sahilden yüzerek kendisini görmeye gelen Leandros’a
yol göstermektedir. Fırtınalı bir gecede Hero’nun yaktığı kandil söner ve
yolunu kaybeden Leandros, boğazın akıntısına kapılarak denizde kaybolur. Ertesi
günün sabahı, sevgilisinin sahile vurmuş cesedini gören Hero da kendini kuleden
azgın sulara atar ve ölür.
3- Vaktiyle bir falcı, şehrin kralına kızını bir yılanın zehriyle öleceği
kehanetinde bulunur. Kızını çok seven kral, onu korumak için Salacak
açıklarındaki kayalıklara bir kule inşa ettirir ve kızını bu kuleye
yerleştirir. Günlerden bir gün, şehirden kuleye gelen bir meyve sepetinden
çıkan yılan, kızı sokar ve kız ölür.
4-
Battal Gazi Efsanesi’ne göre Battalgazi, Tekfur’un kızına aşık olur. Tekfur, kızını Battalgazi’ye vermek istemezKızını bu
kuleye yerleştirir. Battal gazi kuleyi basıp kızı alır ve atına atlayıp kızla
birlikte Üsküdar’dan uzaklaşır. “Atı alan Üsküdar’ı geçti” sözünün bu efsaneden
kaynaklandığı rivayet edilir.
Kız
Kulesi, kıyıdan o kadar yalnız görünür ki; insanın saatlerce bakası gelir ve bazen
hüzün bazen mutluluk veren başka başka dünyalara dalar gider. “Denize düşmüş
bir oyuncaktır Kız Kulesi” der Sunay Akın.
Kendini
özletmeyi iyi bilen nazlı yer, kahvenin gerçek anlamını bulduğu mekân... Yine yeniden görüşmek üzere!