PASTACI
Nana, mutfak tezgâhında tel ızgaranın üstünde soğumaya bıraktığı
pandispanyaya doğru yavaşça eğildi. Kırmızı beyaz kareli mutfak bezini kenarından
hafifçe araladı. O an, kuvvetli bir vanilya kokusu bütün mutfağı sarıverdi. Gözlerini
kapadı ve büyüleyici aromayı içine çekti:
-“Mmmmmm… İşte tam kıvamında, bayıldım!” dedi büyük bir coşkuyla.
İşler yolunda gitmeye başlamıştı. Bu sefer istediği gibiydi.
Günlerdir yılmadan birçok pandispanya reçetesini deniyor ama hiçbirini
tutturamıyordu. Kiminin tadı yerinde değildi, kiminin aroması hissedilmiyordu,
kimi beton gibi kaskatıydı. Oysa bu tarif harikaydı. Şans yüzüne gülmüştü.
Muhteşem vanilya kokulu, yumuşacık, kabarmış ve bembeyaz bir pandispanya! Pastacıların
sırrı olan tarife sonunda ulaşmıştı.
Mutluluktan uçarcasına pandispanyasını tel ızgaradan aldı.
Mutfak masasının üzerindeki ayaklı beyaz porselen kek standına yavaşça
yerleştirdi. Pandispanyayı iki kata ayırmak için uzun keskin pasta bıçağını
çekmeceden aldı. Dikkatlice tam ortadan ikiye böldü. Üstteki yarısını tekrar
tel ızgaranın üzerine koydu.
Su ısıtıcısında biraz su ısıtmaya başladı. Bir avuç çekilmemiş
kahve çekirdeklerini sarı pirinç havanın içine doldurdu. Havanın büyük ve ağır
sapıyla onları dövmeye başladı. Mutfağı çekirdekler çatırdayarak kırılırken
vanilya kokusunu bastıran büyüleyici kahve kokusu sardı. Nana, yine kendi
kendine konuştu:
-“Kahvenin bu cezbedici kokusuna karşı koyamıyorum!”
Hemen sağ tarafındaki su ısıtıcından gelen buhar sesiyle
gözlerini açarak kendine geldi. Kahve çekirdeklerinin üzerine kaynayan suyu
boşalttı, kahveler eriyene kadar karıştırmaya devam etti. Kahve aromasını daha
da güçlendirmek için arkasındaki uzun dolabın en üst rafındaki kahve likörü
şişesine uzandı. Sıcak suda eriyen kahveye biraz da likör koyarak karıştırmaya
devam etti.
Her şey yolundaydı. Mutluydu. Sevinçten elleri titriyordu. “Bu
anı müzikle taçlandırmalı” diye düşündü. Radyoda Fransızca müziklerin çalındığı
programın saati de gelmişti zaten. Hemen tezgâhın üstündeki dolabın altında
duvara monteli ara rafta duran radyonun düğmesini açtı. Gerçekten şanslıydı
bugün! İçinden geçirdiği gibi Carla Bruni’nin parçaları çalıyordu. “J'en
connais”in melodilerini hemen tanıdı. Yüzüne, memnuniyetini yansıtan bir
tebessüm yerleşti. Hızlıca arkasındaki uzun dolaba dönerek kahve likörünün
yanındaki porto şarabı şişesine uzandı. Önünde
duran camlı dolaptan küçük bir kadeh aldı. Kadehin yarısını bu tatlı kırmızı
şaraptan doldurdu. Elinde kadehle kendi etrafında uçarcasına dönerek şarkıdan
birkaç söz mırıldandı. Pandispanyasına baktı:
-“Şerefine” diyerek birkaç yudum içti.
Daha sonra kadehini usulca tezgâhın üstüne koydu ve masanın
başına dönerek pastasını bitirmeye koyuldu. Hazırladığı kahveli sosla ikiye
ayırdığı pandispanyalarını ıslattı. Dün geceden hazırlayarak buzdolabında
soğuttuğu vişneli pasta kremasını pandispanyanın ilk katına bolca sürdü.
Arkasına döndü, tezgâha uzandı, şarabından bir yudum daha aldı. Tekrar önüne
döndü, masanın üzerinde duran kâseden taze vişneleri birer birer alarak kremanın
içine yerleştirdi. Artık tel ızgaranın üstünde beklemeye aldığı pandispanyanın
diğer yarısını bu müthiş kremalı kısımla birleştirmenin sırası gelmişti. Büyük
bir dikkatle eline alarak kremanın üzerine yerleştirdi.
Son dokunuşlar öncesi bir yudum şarap daha ve bir tur dans daha
ve şarkıdan birkaç kelime daha!
Pastanın en üstü için kalan vişneli kremayı krema torbasının
içine yerleştirdi ve tırtıklı uçla gül şekli vererek üstünü krema ile kapladı.
Nana, yine kendine kendine konuştu:
-“İşte Nana dokunuşu da geliyor” dedi.
Birkaç kaşık kakaoyu tel süzgecin içinde koyarak pastanın
üstündeki kremaya serpiştirmeye başladı. Nana o kadar heyecanlıydı ki kakao
tozlarını çok hızlı sallıyordu. Adeta havada uçuşuyorlardı. Genzine kaçan kakao
zerreleri ile bir an nefes alamadı ve öksürmeye başladı. “Tıkansam bile bu
gurme kakao doğru bir seçim oldu” diye düşündü. Bir yudum şarap ile boğazını
temizledi.
Saatine baktı. Alelacele dolabın üstüne kaldırdığı gümüş renkli
pasta kutusunu aşağıya indirdi. Kutunun içine pasta altlığını koydu.
Hazırladığı pastasını ayaklı stanttan alıp kutunun içine yerleştirdi. Kutunun
kapağını kapattı. Çekmeceden kırmızı organze kurdeleyi aldı. Üzerine kocaman
bir fiyonk yaptı. Fiyongun yanına da önceden hazırlayıp bir türlü kullanamadığı
el yazısıyla yazdığı “afiyet olsun” kağıdını iliştirdi.
Rahatladı. Bir yudum şarap… Kendi etrafında tur dans ve şarkıdan
birkaç kelime daha!
Kapının zili çaldı. Sanki zilin seni kalbinin sesine
karışıyordu. Elinde gümüş renkli kırmızı kurdeleli pasta kutusu ile kapıya
yöneldi. Sağ eli ile kapıyı açtı. “Artık pastacı olabilirim” diye düşünerek gelen
genç kuryeye pasta kutusunu uzattı.