Geyikler-Kurucesme Parkuru / Uludag
Yazimi; bergamot aromasi odami saran, tavsan kani kivaminda demli, ajda bardakta cayimi yudumlarken ve fonda da anatolia cd'mi dinlerken yazmaya basliyorum bu keyifli gunun ardindan. Bu cay keyfi buyuk bir luks benim icin suan!:) Cunku, bu kadar kolay bir hikingte karin kaslarim agridi:) O nedenle, bilirsiniz; cok spor yapinca, fazla mekik cekince nasil karin kaslariniz agrir ve fazla kipirdamayamazsiniz yada fazla bir sey yiyemezsiniz, bende o durumdayim! (Biraz abartmis olabilirim tabi:) mazur gorunuz canim, yazariniz biraz prenseslik yapmak istiyor)
Aslinda, bugun “Softabogan-Cobankaya Parkuru”nda yuruyusumuzu yapacaktik. Aslinda, bu parkurdaki yuruyusumuz de bugun degil haftaya idi (onumuzdeki haftanin 23 Nisan olmasindan dolayi bir hafta one alinmisti program). Yani aslinda, bugun aslinda olmayan bir programi gerceklestirdik. Aslinda, hani guzel de oldu:) Gerci henuz gidemedigimiz o bolgeyi bilmiyorum, ama bu gunku “hiking”imiz oldukca zevkliydi. Gune hafif puslu ve serin bir sehir sabahi ile basladik. Grubun toplanip otobuslerin kalkmasina yakin hafiften yagmur ciseliyordu en ana caddesinde sehrin. Oldukca kalabaliktik, bir ara saydim kirk kisinin ustundeydi sayimiz. Birkac gun oncesinin havasina aldanarak genelde cok siki giyinilmemisti. Gri, azinlikta da olsa yer yer mavi, bulutlarla kapli gokyuzune inat yari mahmurlu gozlerle bulusma yerine giderken gozlerim otobusleri ariyordu. Ancak otobuslerden once kirmizi montlar bir anda parladi! Zirve Dagcilik da vardi! Ekip kendi arasinda toplanmisti. Montlari siyah-kirmiziydi, ve gri bir havada o heybetli cantalarin arasindan kirmizi renk ben buradayim diyordu! Gozaliciligindan etkilenmemek imkansizdi!
Buyuk iki otobusumuzle Cekirge uzerinden Uludaga dogru yola koyulduk. Kivrila kivrala gitmeye basladik. Inkaya Koyunu ve yasi 650yi deviren Tarihi Cinari gectik. Doganin uyanisini gormek, birbirinden farkli bir cok yesilin tonunu bir arada gormek, taze taptaze fresh yeni yapraklariyla can bulan agaclar, gunesin yer yer bize bulutlarin arasindan kendini gostermesi; harika bir Pazar sabahina baslangicti!
Uludag Yolunun 22.kmsinde Karabelen Mevkiinde Milli Park Girisine dogru toprak zemin uzerinde yada buyuk taslarin uzerinde kar birikintilerini gormek bir anda bizi endiselendirdi. Acaba yukarisi nasildi? Usuyecek miydik? Peki ya yuruyebilecek miydik? Otobuslerimiz virajlari alip biraz daha yukariya cikmaya baslayinca artik karlar kendilerini iyice belli ediyordu. Oysa az asagida, sehirde cok uzun zamandir kar yoktu, ve biz henuz dag yolunun cok basindaydik. Olan oldu iste! Virajda buz var! Ilerisi daha da kapali bir yol!
Otobus nasil cikacak? Ustelik koruklu buyuk otobus?! Onumuzdeki arac neden capraz duruyor? Kaymis mi? Otobusten iniyor muyuz? Soguk... Ne kadar bekleyecegiz acaba. Belki de buradan yuruyecegiz. Otobus gidebilecek mi? Otobusumuz mu kayiyor? Adventure! Adranelin! Panik! Endise! Viraji alamadi mi? Hay Allah kurtaramadi? Hahh! Simdi oldu kurtardi! Tamam, tekrar biniyoruz:) Adventure! Adrenalin! Relaxing! Rahat nefes alma! Parkurumuza ulasabilecegiz. Hissedilir olcude soguk, etraf karli, biz nispeten ince giyinmisiz, ama yapabiliriz, yuruyebiliriz... Hayir! olmadi! Bir sonraki kisimda otobuslerin ilerlemesi cok zor... Maalesef! Hizli bir karar vermek zorundayiz. Guzergah degistirildi. Adventure! Adrenalin! Merak! Gruba aitlik! Bu hafta burasi ulasim acisindan zorlu, belki onumuzdeki hafta farkli olurdu ama bu hafta uygun degil. Geri donecegiz.
Tekrar Bursaya dogru iniyoruz. Milli Park Kapisindan geri donuyoruz, asagiya dogru iniyoruz. Yolun Bursadan daga cikis yonunde, yani sag tarafinda, "Yesil Tarla Geyik ve Karaca Uretme Istasyonu" bizim daha cok bildigimiz adiyla Geyik Koruma Alani var. Simdi ise biz dagdan inis yonunde yolun sol tarafindayiz. Geyik Koruma Alaninin karsisina denk gelen bir patika girisi var. Giris zincirli. Zincirleri elimizle kaldirip altindan gecip yaklasik 20 kmlik ve 5 saatlik parkurumuza adim atiyoruz. Sirtimizda cantalarimiz olmasa zincirin altindan gecisimiz plaj danslarina benzeyecekti:) Ama sirtta canta olunca iki buklum olup alttan geciverdik. Bu rakimda hava sehir havasina cok yakin. Soguk degil.
Sezon icin cok guzel bir baslangic oldu; duz bir yuruyusle basladik. Tirmanis hic yapmadik, surekli asagiya dogru indik. Kondisyonumuzu zorlamadik. Arazinin kolayligi da bizi yardimci oldu. Yer yer traktorlerin buyuk tekerleklerinin actigi ve sonradan da gunesin etkisiyle kuruyan girintili cikintili arazide yuruduk. Buradaki marifet; traktor izlerinin arasinda kendini saklayan camur birikintilerine batmamakti! :) Keza, pacalarimizin ve ayakkabilarimizin camur icinde kalmasi icten bile degildi.
O kadar rahatlatici bir yuruyustu ki! Doga yeni yeni uyaniyordu. Kuru dallarin bir kismi yesillenmis, tazecik yapraklarla donanmis... Bazi turler henuz bahara gecmemisler... Bazilarini beyaz bahar ciceklerini bile acmis! Yesilin bir cok tonu! Bazi yerler de toprak dokusu bos, topragin kendini goruyorsunuz, bazi yerlerde calilar bitivermis, hele hele kendiliginden canlanan cimler! Dogal bir ortu olusturuvermis dumduz bir satihta! Cimlerin arasinda yeni yeni acmayan baslayan minicik bahar cicekleri... Pembesi, sarisi, mavisi, lilasi... Ufacik sumbuller! Kekikler! Ballibabalar! Papatyalar! Serinligin ve hafif nemin verdigi toprak kokusu! Basinizi az kaldirdiginizda binalari gormediginiz goz alabildigince genis bir gokyuzu!
Mola yerimiz; guzargah guzerinde bilinen, dag suyunun cesmeden aktigi, ates yakilabilmesi icin taslardan kucuk bir alanin olusturuldugu duzluk bir cim alandi cam agaclarinin altinda. Dagcilarimiz kamp atesini yaktilar ve ates bizi cagirdi! (ehehhe, burger king reklami gibi oldu; ates seni cagiriooo!) Insan durunca usumeye basliyor, ates de tam zamaninda yetisti dogrusu! Sansliydik; atesin cevresinde olusturulan cemberde ruzgar arkamizdan esiyordu ve duman altinda kalmadik! Sandviclerimizi hazirlamaya basladik. Yaninda kamp ocaklarini getirip kuranlar su kaynatip makarna yaptilar. Arada bir de corba muhabbeti vardi ama yakalamayim kim de bittigini en son :) Ateste kizartilmis sicacik bir ekmek... Mmmmm... Mis gibi! Uzerine sicak bir neskafe keyfi! Mmm mmm mmmm! Ateste de isinmak! Keyif iste! :)
Yola fazla egimli olmayan patikadan inisle devam ediyoruz. Ulastigimiz yer cok tarihi bir yer! "Ipek Yolu" uzerindeyiz! Evet evet! Dogru! Dogudan gelen mallar, bu yol uzerinden tasinarak sehrin o donemki ticaret merkezine yani Hanlar Bolgesine ulastiriliyormus. Az ilerideki aciklik tepe alandan da cok rahat eski Bursa perspektifini yakalayabiliyorsunuz. Ulucami... Pirinc Han... Kozahan... Kapali Carsi... Hanlar Bolgesi... Yesil Cami... Yildirim Kulliyesi... Cekirge...
Eliniz altinda tum Bursa!
Hasan'in ciftliginin oldugu mevkiden Bursamiza bir bakis daha attik... Muhtarla sohbet edildi... Uludaga ozgu sayilari azalan bir cesit kangal ile de tanistik... Yavru olmasina ragmen oldukla iri idi! Sehir hemen ayaklarinizin dibinde ama aliskin oldugumuz yok yok, kisin buradaki koyluler acaba ulasimlarini nasil sagliyorlar? Bir baska guzellik ise, bizim yuruyus diye nitelendirdigimiz bu yollarda o mevki insanin gunluk yasamini kendilerine gore kolaylikla surdurebilmeleriydi. Bizler dikkatli dikkatli yururken oradaki ufacik cocuklar agac tepelerindeydi korkusuzca :)
Az ilerde yeni bir inise gectik, biraz cali cirpi arasindan... Biraz taslik bir alandan... Az biraz orman icinden...
Yol boyunca karsimiza uc catrak cikti... Her catrakta sagdakini tercih ederek sona geldik. Sona geldigimiz yerde Gokdere Vadisi bizi heybetli goruntusuyle bekliyordu. Iste Setbasindan akan Gokdere buradan geliyordu sehre! Iste Bursa! Iste dagin yamaclarina kurulmus sehir! Iste Uludag!
Sona geldigimizde Maksem semtinin ust kisminda bulunan Aydede Tekkesinin oldugu yere inecegiz, Molla Fenâri Semtine. Bunun icin son duzlugumuzde soldan yol aliyoruz. Ve az ileride de evlerin damlarini gormeye basliyoruz! :) Boylece dagdan sehre inmis oluyoruzzz !!! :):):)
Son keyfimiz de yukaridan gorup zihnimize kazidigimiz Kozahan'da cay ve turk kahvesi!
Bir baska yerde bir arada olabilmek dilegiyle…
Sevgiler!
Aslinda, bugun “Softabogan-Cobankaya Parkuru”nda yuruyusumuzu yapacaktik. Aslinda, bu parkurdaki yuruyusumuz de bugun degil haftaya idi (onumuzdeki haftanin 23 Nisan olmasindan dolayi bir hafta one alinmisti program). Yani aslinda, bugun aslinda olmayan bir programi gerceklestirdik. Aslinda, hani guzel de oldu:) Gerci henuz gidemedigimiz o bolgeyi bilmiyorum, ama bu gunku “hiking”imiz oldukca zevkliydi. Gune hafif puslu ve serin bir sehir sabahi ile basladik. Grubun toplanip otobuslerin kalkmasina yakin hafiften yagmur ciseliyordu en ana caddesinde sehrin. Oldukca kalabaliktik, bir ara saydim kirk kisinin ustundeydi sayimiz. Birkac gun oncesinin havasina aldanarak genelde cok siki giyinilmemisti. Gri, azinlikta da olsa yer yer mavi, bulutlarla kapli gokyuzune inat yari mahmurlu gozlerle bulusma yerine giderken gozlerim otobusleri ariyordu. Ancak otobuslerden once kirmizi montlar bir anda parladi! Zirve Dagcilik da vardi! Ekip kendi arasinda toplanmisti. Montlari siyah-kirmiziydi, ve gri bir havada o heybetli cantalarin arasindan kirmizi renk ben buradayim diyordu! Gozaliciligindan etkilenmemek imkansizdi!
Buyuk iki otobusumuzle Cekirge uzerinden Uludaga dogru yola koyulduk. Kivrila kivrala gitmeye basladik. Inkaya Koyunu ve yasi 650yi deviren Tarihi Cinari gectik. Doganin uyanisini gormek, birbirinden farkli bir cok yesilin tonunu bir arada gormek, taze taptaze fresh yeni yapraklariyla can bulan agaclar, gunesin yer yer bize bulutlarin arasindan kendini gostermesi; harika bir Pazar sabahina baslangicti!
Uludag Yolunun 22.kmsinde Karabelen Mevkiinde Milli Park Girisine dogru toprak zemin uzerinde yada buyuk taslarin uzerinde kar birikintilerini gormek bir anda bizi endiselendirdi. Acaba yukarisi nasildi? Usuyecek miydik? Peki ya yuruyebilecek miydik? Otobuslerimiz virajlari alip biraz daha yukariya cikmaya baslayinca artik karlar kendilerini iyice belli ediyordu. Oysa az asagida, sehirde cok uzun zamandir kar yoktu, ve biz henuz dag yolunun cok basindaydik. Olan oldu iste! Virajda buz var! Ilerisi daha da kapali bir yol!
Otobus nasil cikacak? Ustelik koruklu buyuk otobus?! Onumuzdeki arac neden capraz duruyor? Kaymis mi? Otobusten iniyor muyuz? Soguk... Ne kadar bekleyecegiz acaba. Belki de buradan yuruyecegiz. Otobus gidebilecek mi? Otobusumuz mu kayiyor? Adventure! Adranelin! Panik! Endise! Viraji alamadi mi? Hay Allah kurtaramadi? Hahh! Simdi oldu kurtardi! Tamam, tekrar biniyoruz:) Adventure! Adrenalin! Relaxing! Rahat nefes alma! Parkurumuza ulasabilecegiz. Hissedilir olcude soguk, etraf karli, biz nispeten ince giyinmisiz, ama yapabiliriz, yuruyebiliriz... Hayir! olmadi! Bir sonraki kisimda otobuslerin ilerlemesi cok zor... Maalesef! Hizli bir karar vermek zorundayiz. Guzergah degistirildi. Adventure! Adrenalin! Merak! Gruba aitlik! Bu hafta burasi ulasim acisindan zorlu, belki onumuzdeki hafta farkli olurdu ama bu hafta uygun degil. Geri donecegiz.
Tekrar Bursaya dogru iniyoruz. Milli Park Kapisindan geri donuyoruz, asagiya dogru iniyoruz. Yolun Bursadan daga cikis yonunde, yani sag tarafinda, "Yesil Tarla Geyik ve Karaca Uretme Istasyonu" bizim daha cok bildigimiz adiyla Geyik Koruma Alani var. Simdi ise biz dagdan inis yonunde yolun sol tarafindayiz. Geyik Koruma Alaninin karsisina denk gelen bir patika girisi var. Giris zincirli. Zincirleri elimizle kaldirip altindan gecip yaklasik 20 kmlik ve 5 saatlik parkurumuza adim atiyoruz. Sirtimizda cantalarimiz olmasa zincirin altindan gecisimiz plaj danslarina benzeyecekti:) Ama sirtta canta olunca iki buklum olup alttan geciverdik. Bu rakimda hava sehir havasina cok yakin. Soguk degil.
Sezon icin cok guzel bir baslangic oldu; duz bir yuruyusle basladik. Tirmanis hic yapmadik, surekli asagiya dogru indik. Kondisyonumuzu zorlamadik. Arazinin kolayligi da bizi yardimci oldu. Yer yer traktorlerin buyuk tekerleklerinin actigi ve sonradan da gunesin etkisiyle kuruyan girintili cikintili arazide yuruduk. Buradaki marifet; traktor izlerinin arasinda kendini saklayan camur birikintilerine batmamakti! :) Keza, pacalarimizin ve ayakkabilarimizin camur icinde kalmasi icten bile degildi.
O kadar rahatlatici bir yuruyustu ki! Doga yeni yeni uyaniyordu. Kuru dallarin bir kismi yesillenmis, tazecik yapraklarla donanmis... Bazi turler henuz bahara gecmemisler... Bazilarini beyaz bahar ciceklerini bile acmis! Yesilin bir cok tonu! Bazi yerler de toprak dokusu bos, topragin kendini goruyorsunuz, bazi yerlerde calilar bitivermis, hele hele kendiliginden canlanan cimler! Dogal bir ortu olusturuvermis dumduz bir satihta! Cimlerin arasinda yeni yeni acmayan baslayan minicik bahar cicekleri... Pembesi, sarisi, mavisi, lilasi... Ufacik sumbuller! Kekikler! Ballibabalar! Papatyalar! Serinligin ve hafif nemin verdigi toprak kokusu! Basinizi az kaldirdiginizda binalari gormediginiz goz alabildigince genis bir gokyuzu!
Mola yerimiz; guzargah guzerinde bilinen, dag suyunun cesmeden aktigi, ates yakilabilmesi icin taslardan kucuk bir alanin olusturuldugu duzluk bir cim alandi cam agaclarinin altinda. Dagcilarimiz kamp atesini yaktilar ve ates bizi cagirdi! (ehehhe, burger king reklami gibi oldu; ates seni cagiriooo!) Insan durunca usumeye basliyor, ates de tam zamaninda yetisti dogrusu! Sansliydik; atesin cevresinde olusturulan cemberde ruzgar arkamizdan esiyordu ve duman altinda kalmadik! Sandviclerimizi hazirlamaya basladik. Yaninda kamp ocaklarini getirip kuranlar su kaynatip makarna yaptilar. Arada bir de corba muhabbeti vardi ama yakalamayim kim de bittigini en son :) Ateste kizartilmis sicacik bir ekmek... Mmmmm... Mis gibi! Uzerine sicak bir neskafe keyfi! Mmm mmm mmmm! Ateste de isinmak! Keyif iste! :)
Yola fazla egimli olmayan patikadan inisle devam ediyoruz. Ulastigimiz yer cok tarihi bir yer! "Ipek Yolu" uzerindeyiz! Evet evet! Dogru! Dogudan gelen mallar, bu yol uzerinden tasinarak sehrin o donemki ticaret merkezine yani Hanlar Bolgesine ulastiriliyormus. Az ilerideki aciklik tepe alandan da cok rahat eski Bursa perspektifini yakalayabiliyorsunuz. Ulucami... Pirinc Han... Kozahan... Kapali Carsi... Hanlar Bolgesi... Yesil Cami... Yildirim Kulliyesi... Cekirge...
Eliniz altinda tum Bursa!
Hasan'in ciftliginin oldugu mevkiden Bursamiza bir bakis daha attik... Muhtarla sohbet edildi... Uludaga ozgu sayilari azalan bir cesit kangal ile de tanistik... Yavru olmasina ragmen oldukla iri idi! Sehir hemen ayaklarinizin dibinde ama aliskin oldugumuz yok yok, kisin buradaki koyluler acaba ulasimlarini nasil sagliyorlar? Bir baska guzellik ise, bizim yuruyus diye nitelendirdigimiz bu yollarda o mevki insanin gunluk yasamini kendilerine gore kolaylikla surdurebilmeleriydi. Bizler dikkatli dikkatli yururken oradaki ufacik cocuklar agac tepelerindeydi korkusuzca :)
Az ilerde yeni bir inise gectik, biraz cali cirpi arasindan... Biraz taslik bir alandan... Az biraz orman icinden...
Yol boyunca karsimiza uc catrak cikti... Her catrakta sagdakini tercih ederek sona geldik. Sona geldigimiz yerde Gokdere Vadisi bizi heybetli goruntusuyle bekliyordu. Iste Setbasindan akan Gokdere buradan geliyordu sehre! Iste Bursa! Iste dagin yamaclarina kurulmus sehir! Iste Uludag!
Sona geldigimizde Maksem semtinin ust kisminda bulunan Aydede Tekkesinin oldugu yere inecegiz, Molla Fenâri Semtine. Bunun icin son duzlugumuzde soldan yol aliyoruz. Ve az ileride de evlerin damlarini gormeye basliyoruz! :) Boylece dagdan sehre inmis oluyoruzzz !!! :):):)
Son keyfimiz de yukaridan gorup zihnimize kazidigimiz Kozahan'da cay ve turk kahvesi!
Bir baska yerde bir arada olabilmek dilegiyle…
Sevgiler!
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder