BAŞKA BİR KAMP
Eve dönüşümüzün ikinci günü olmasına
rağmen kaslarım sızım sızım hala sızlıyor, sırtım tutulmuş durumda, parmaklarımın
uçları ağrımaya devam ediyor hatta parmak uçlarım bir miktar şişmiş bile
olabilir :) Uykumu da almış değilim, aslında. Ama değdi be! Değdi! Tazelendim.
Yenilendim. Kendime geldim. Ohh dedim. Çok uzun zaman olmuştu. İyi geldi. Tüm
yorgunluğa değdi. Mis oldu, mis mis :)
:) :) Kampçılık ruhu asla kaybolmaz! Outdoor sevdalıları bunu çok iyi bilir. Bazen
biraz derinlerde uykuya dalabilir ama gün gelir büyük bir coşkuyla yeniden
uyanır. İşledi mi benliğe o heyecan, o duygu, o tatmin, o adrenalin, asla ve asla
silinmez. Geri planda kalsa bile orda durur bilirsiniz. Karavancılar ve motorcular
da aynısını söylüyor, doğrulur payı olduğuna eminim :) O yüzden her şey tüm
yorgunluğa değer.
Daha hafta içinden, hafta sonu
bir gece kalmalı iki günlük Geleneksel Yıl Sonu Kampı için heyecanlanmaya başlamıştık. 7’den 70’e her insan kampçılıkla
özgürlük ruhunu tatma, doğal hayatı yaşama, çevreye ve diğer canlılara saygılı
olmayı bilme, yardımlaşma ve paylaşmayı öğrenme, iletişim yönünü ve sosyalleşme
güçlendirme, dostluğu pekiştirme fırsatı yakalıyor. Bu oldukça geleneksel
turizm kültürünü hayatımızın bir noktasında ucundan kıyısından da olsa
deneyimlemeniz gerek diye düşünüyorum. Hele ki farkındalığı ve duyarlığı yüksek
yeni nesil için çocukların yaz kampı, kış kampı, aile kampları ve olimpik
kamplarda bulunmalarını önemsiyor ve destekliyorum.
Dedim ya kamp heyecanı daha hafta
içi başladı diye, neler neler yaptık. Yola çıkmadan önce yolculuğumuz hakkında
konuştuk, eksiklerimizi beraber tamamladık, fenerimizi birkaç gece önce ev içi
oyunlar eşliğinde kontrol ettik, çadırımızı, çivilerini ve çekiçimizi çıkardık,
nasıl kurulacağını konuştuk, çantamızı beraber hazırladık, mataralarımıza
beraber su koyduk, yolluklarımızı beraber pişirdik, azcık da ucundan yedik tabi
:) Bunların hepsi taaa ki ne zaman kamp
alanına vardık ve çadırı kurmaya başladık, işte o zaman anlam kazandı.
“Çocuk sözle değil, gözle eğitilir” diyor ya uzmanlar, işte bizde yetişkinler olarak
bunu yaptık. Çadırın ne olduğu içinde yatınca anladık, kamp fenerinin ve el
fenerinin ne işe yaradığını elimize alınca anladık, çöp kutumuzu yerleştirip
içine çöplerimizi atınca elimizdekileri doğaya atmamız gerektiği anladık. Bir
baktık komşumuzun çadırı kurulurken yardıma ihtiyacı var ona el atarken
anladık. Bir baktık bize yardıma gelen komşumuzla öğrendik. Birimiz eşya
yerleştirirken bir baktık ki bir diğerimiz kamp alanındaki masaları yan yana
dizip üzerine örtü örtmüş, bir diğerimiz çayı hazırlamış. Bir ses duymuşuz “hadi
mola verelim, çay içelim, yanımızdaki getirdiklerimizden yiyelim”. Olumlu davranışları pekiştirdik. Kendimizin ve
çevremizdekilerin gelişmesi için fırsatları değerlendirdik. Bu yönüyle bakınca bu kısa tatil müthiş kazanımlara
sahipti.
Maceracı yolcular olarak bizler sıcak
ve demli sabah çayı eşliğinde saat 08:30 civarında İzmir Yolu üzerinde Minteks Tesislerinde
buluştuk. Rotamızı Marmara Denizinin güney sahillerine çevirdik. Balıkesir
iline bağlı Erdek ilçesinde Düzler Mevkii’nde Kamplar Bölgesi’ne doğru yola
koyulduk.
Kendine ait özel plajı ve karavan kamp alanı olduğu için elektriği,
suyu ve interneti olan ANT Camping (tıklayınız) (N: 40.388720 E: 27.854130) alanına geldik.
Kamp alanında otopark, kampçıların
kullanımı için sahilden çıkınca kullanmak için bambulu bir duş, inanılamayacak kadar
temiz tuvaletler (kadın, erkek, çocuk ve engelli) ve sıcak sulu duşlar, kirliliğe
mahal vermeyecek kadar yeterli sayıda muhtelif yerlerde bulunan çöp kovaları, içinde
buzdolabı-ocak-tezgâh-su ısıtıcısı gibi eşyaların olduğu bir mutfak, barbekü için
ayrılmış özel bölge, sahilde kamp ateşi bölgesi, içinde küçük ihtiyaçlar için bir büfe ve
yakınında sahil lokantası, yol üzerinde büyük market ve fırın vardı. Gece
aydınlatmaları ise yüksek çam ağaçları arasında gözü yormayan ama gece yürüyüşleri
için yardımcı olacak kadar ışık veren kırmızı lambalar ile sağlanmıştı. Gündüz
kamp alanının temizliği ve bakımında disiplin gözden kaçmıyordu.
Hatta Manyas Kuş Cenneti (yazıyı okumak için üzerini tıklayınız) kamp alanına 20 km
yakınlıkta buluyormuş. Bu etkinlik kapsamında biz gitmedik ama sizler dönüş
programınızı yeni bir gezi ile şekillendirebilirsiniz.
Çadırlarımız kalabalık aileler
topluluğu için mutfağı merkezimize alacak şekilde çam ağaçlarını dibine sırayla
birbirimize yardım ederek kurduk. Çocuklarla yapılan kampta çadır içinde şişme
yatak kullanmak en doğru seçim. Şişme yataklar şiştikten sonra her çocuğun o
çadırdan bu çadıra toplu misafirlik yapıp yataklar üzerinde zıplaması ve
eğlenmeleri sabah yorgunluğunu üzerimizden almaya yetti. Her biri pıtır pıtır çadırdan
çadıra geçerek ayakkabı çıkarıp önce içeri girme telaşına düşüyordu. Çünkü
çadır kaç kişilikse içeri o kadar çocuk girecek diye birbirlerine oyun bile
kurmaya başlamışlardı “bu çadır 3 kişilik, hayır sen buna giremezsin” Haydiiii
koştur diğer çadırı yakala :)
Plaj kovaları, kürekleri,
tırmıkları çantaların içinden çıkarken kapanın elinde kalıyor. Biri toprağa
dökülen iğne yaprakları kovanın içine doldurmaya çalışırken bir başkası
çeşmeden kovaya su doldurarak topraktan çamur yapıyordu, bir diğeri ise kumlara
doğru çoktan yönelmişti bile. Hamak ise bir başka gözde oyuncaktı onlar için.
Kim kaparsa, kim sallanırsa, kim sallarsa, kim uyursa… Ha! Bir de denge
bisikleti, çim biçme makinesi ve boya kalemleri paylaşılmazlığını da unutmamak
gerekir. Her birinde ayrı ayrı aynıları olsa bile sanırım en güzel oyuncak
arkadaşının elindeki oyuncak :)
Özgürce çadırların ve çam
ağaçlarının arasında dolanan çocukların acıkarak ortak yemek yemesi de çok keyifliydi.
Birbirlerine bakarak, birbirlerinden öğrenerek açık havanın keyfini sürerek kahvaltılarını
yapmaları, akşam yemeklerini yemelerini, gelip ara ara atıştırmaları. Tabi
masadan oyun oynamak için kaçan çok oldu, o ayrı :) Yemek içi başlı başlına bir
seremoni zaten. Açık alanların vazgeçilmezi mangal/barbekü keyfi elbette ki
burda da bizimleydi. Kamp alanındaydık ama meyveden tatlıya, çaydan kahveye her
şey elimizin altındaydı. Tam bir dağcı kampı değildi ama bu aile kampı da ne
kadar zevkli ve kolaymış böyle olunca. Yememiz içmemiz de bitmedi, oyunlarımız
da.
Gece çadırın içinde şişme
yataklarımıza girdiğimizde zaten yorgunluktan kafamızı kaldıramayacak
durumdaydı. Üzerimize örtülerimizi alıp hemen içimizin geçtiği doğrudur :) Taaa ki bizim çadırın çevresinde birbiri ile gece gece oynamaya karar veren
haylaz kamp köpeklerinin havlama ve koşturmalarına kadar! Sebebini sabah
öğrendik! Terliğimizin tekini feda etmişiz bu oyuncu arkadaşlara : ))) Onlar
gece gece birbirlerinden terlik kapma yarışına girmişler. Neymiş efendim?! Her şeyi
çadırın garajında saklayacaksınız, unutup dışarda terlik, ayakkabı falan
bırakmayacaksınız. Her seferinde şansınız olmayabilir : )))
Çam ağaçlarından arasında
cıvıldayan kuşlarla gün hafif hafif ağarırken sabaha karşı serinlikte uyanmak güze
güzel başlanacağının ilk sinyalleriydi. Kuş sesleri için aşağıdaki videoyu sesi açarak dinlemenizi tavsiye ederim.
Hazırlanan toplu kahvaltı ikinci ve son
günün keyfini çıkarmayı unutmamızı hatırlatıyordu adeta, çıkardık da! Çocukların
ayrı ayrı oyun keyfi, babaların plajda birbirleriyle sohbet keyfi, annelerin de
kendi aralarında kahve keyfi ve aile katılımlı oyunlar kampın en güzel
zamanlarındandı.
Bir yandan biz yetişkinler için pazartesi
günü işe dönme diğer yandan çocuklar için atölyelerine dönme zamanı geldiğinden
nefes aldığımız bu tabiat ortamına yavaş yavaş el salla vakti gelmişti. Çadırların
toplanması, eşyaların arabalara yerleştirilmesi, son keyfi çaylarını
yudumlanması başka bir hafta sonunu geride bırakırken birçok yeni dostluklara
da yer vermişti.
Son söz: “Bir deneyin kesinlikle
buna değer bulacaksınız” :)
Bakalım şimdi rüzgâr bizi nereye
götürecek ve yeni yazının başlığı ne olacak?
Sevgiyle!
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder